‘Öğretmeni sömürmek geleceği çürütmektir’
‘Sömürüyü normal gibi gösteren bu düzen değişmedikçe; öğretmen, emeğinin karşılığını alamayan, sesi kısılmış bir figür olmaya mahkum edilecektir.’

Öğretmenlik insanın emeğiyle, sabrıyla ve sevgisiyle yoğrulan kutsal bir meslek. Ama ne yazık ki özel sektörde bu kutsallığın arkasında, görünmeyen bir sömürü düzeni işliyor. Kağıt üzerinde “eğitim kurumu” olarak anılan birçok özel okul, öğretmenleri ucuz işgücü olarak görüp onların emeğini değersizleştiriyor.

Burada sömürü yalnızca düşük maaşlarla, uzun saatlerle sınırlı değil. İşverenler, öğretmenlerin en zayıf noktası olan “işini kaybetme korkusunu” bir baskı aracına çeviriyor. Hak isteyen öğretmenler ya itibarsızlaştırılıyor ya da açıkça tehdit ediliyor: “Yerine çalışacak yüzlerce öğretmen var.” Bu cümle, özel sektörde neredeyse her öğretmenin kulağında yankılanan bir şiddet ifadesine dönüşüyor.

Mobbing, küçümseme, sözlü saldırı, sürekli performans baskısı da bir şiddet biçimi. Öğretmenin emeğini yok saymak, ona güvenmemek, sürekli “yerine başkası bulunur” iması yapmak, aslında görünmez ama derin izler bırakan bir baskı. Bu baskı, öğretmeni susturup yalnızlaştırıyor, mesleğine olan inancını zedeliyor.

Resmiyette var olmuyoruz

Maaşım asgari ücret, çoğu zaman geç yatırılıyor. Banka hesabıma yatan tutar ile kağıt üzerinde gösterilen tutar birbirini tutmuyor. 20 dakikadan fazla dinlenme hakkımız yok. Bazen bütün gün tek bir çay bile içemeden dersten derse koşuyorum. Tuvalete gitmeye bile zaman bulamadığım oluyor. Hasta olduğumda bile rapor almam hoş karşılanmıyor, derse girmem bekleniyor. Sigortam eksik yatırılıyor. Yıl sonunda kıdemim olsun diye beklerken yaz tatilinde işten çıkarılıp eylülde tekrar işe alınan binlerce öğretmenden biriyim. Yazın çalışmayınca maaş alamıyoruz. Yani resmiyette neredeyse hiç var olmuyorum.

Okulda bana yüklenen görevler öğretmenliğin çok ötesinde. Öğrenci kaydı için veliyi ikna etmem isteniyor, etkinliklerde reklam yüzü olmam bekleniyor. Ben bilgi ve emekle değil, müşteri memnuniyetiyle ölçülüyorum. Her yıl sözleşme yenileniyor. Ve biz her yaz aynı korkuyla yaşıyoruz: “Acaba eylülde işime devam edebilecek miyim?”

Oysa öğretmen, toplumun geleceğini şekillendiren insandır. Onu değersizleştirmek, aslında yarının çocuklarını değersizleştirmektir. Şiddeti, baskıyı ve sömürüyü “normal” gibi gösteren bu düzen değişmedikçe; öğretmen, emeğinin karşılığını alamayan, sesi kısılmış bir figür olmaya mahkum edilecektir. Gerçek olan şudur: Eğitim baskıyla değil, özgürlükle; şiddetle değil, sevgiyle var olur. Öğretmeni sömürmek, bir mesleği değil; bir geleceği çürütmektir.

Fotoğraf: Pexels

İlgili haberler
Öğrenciler aç, veliler çaresiz

'Öğrenciler yarı aç yarı tok, birçok materyali eksik şekilde eğitim hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar.'

Paran kadar eğitim sistemi

‘Eğitim hakkının bu kadar paralı hale getirildiği bir ortamda hem kendi çocuğum hem öğrencilerim için çok kaygılıyım.’

Kadın öğretmenler özel okul patronu şiddetini protesto etti

Fidol Koleji önünde öğretmenler, okul patronunun mobbing, taciz ve usulsüzlüklerine karşı eylem yaptı. Sendika, şikayetlere rağmen resmi işlem yapılmamasını, işten çıkarmaları protesto etti.


Editörden