Homofobi ve ırkçılık her yerde
'Artık sadece politik ve trans bir Kürt değildim, politik trans Kürt bir göçmendim. Uyum sürecim boyunca birçok homofobik ve ırkçı tutumla karşılaştım.'

Son dönemlerde artan nefret suçları ve erkek şiddeti nedeniyle katledilen tüm kadınları ve trans kadınları saygıyla anarak mektubuma başlamak istiyorum. Sevgili kız kardeşlerim, hepimiz gibi ben de Türkiye’de yaşanan erkek şiddetinin ve nefret suçlarının büyük bir kısmına maruz kalmış bir kız kardeşiniz olarak yazıyorum bu mektubu.

Adana’da 7 çocuklu bir ailenin en küçüğü olarak doğdum. 5 yaşımda trans kimliğimi keşfettiğimden bu yana yaşadığım zorluklar, bütün trans arkadaşlarımla ortaktır. Bu düzen içerisinde bir çocuk olarak keşfettiğim kimliğimi saklama ve anlayamama halim 15 yaşıma kadar devam etti. Sosyalist örgütlenmeler içerisinde var olmaya başladıkça aile ve toplum baskısının yanı sıra bir de polis ve devlet şiddetiyle yüz yüze kaldım.

15 yaşımda, o dönem Adana’da yaşayan bütün eşcinsel arkadaşlara yaşatılan şiddet ve teşhiri yoğun bir şekilde ben de yaşadım. Ailem ve akrabalarım da trans kimliğimi ne yazık ki bu teşhir sürecinde öğrendiler. Bir grup eşcinsel arkadaşla birlikte göz altına alınıp fiziksel işkenceye -saçlarımızı kesip, seks işçiliği ile fişlenmek- uğradıktan sonra medyada teşhir edilmemizle kimliğimiz açığa çıktı.

Bundan sonra toplum ve aile tarafından büyük bir baskı altında kalarak Adana’da yaşamaya devam ettim. Teşhir edilen arkadaşlarımızın birçoğu kendi evlerinden ve şehirlerinden kovuldu ve göç etmek zorunda kaldı. Bazı arkadaşlarımız hayatına son verdi. 27 yaşına kadar Adana’da LGBTİQ+ ve sosyalist mücadeleme tüm bu baskıların altında devam edebildim fakat hakkımda açılan davalar nedeniyle daha fazla ülkemde kalamayacağım anlaşılınca İsviçre’ye iltica ettim.

DAYATMA, IRKÇILIK, ŞİDDET

2007 yılında İsviçre’ye ayak bastığımdan itibaren, iltica sürecim boyunca trans olduğumu beyan etmiş olmama rağmen erkeklerle aynı odalarda kalmam dayatıldı. Politik sebeplerden gelmiş olmama rağmen trans kimliğimi de başından itibaren kabullendirmek istemiştim. Fakat tüm eşcinsel arkadaşların kendilerini ispatlaması için kadın kıyafetleri giymeleri ve onlar gibi davranmaları dayatılıyordu. Bu yüzden benim de tüm iltica sürecim boyunca erkeklerle kalmam dayatıldı. Kamp süreci ağır bir ırkçılık ve erkeklik içeriyordu. Kamp görevlilerinden göçmenlere kadar erkeklerin kadınlara yoğun bir cinsel tacizi ve şiddeti söz konusuydu.

Artık sadece politik ve trans bir Kürt değildim, politik trans Kürt bir göçmendim. 5.5 yıl sonra ancak oturumumu ve çalışma iznimi alabildim. Tüm bu süreç yalnızlık, kimliğimi kabul ettirme ve ağır bir ırkçılıkla geçti. Sonunda psikolojik destek alma hakkım gelmişti ve tedavi sürecim 4 yıl sürdü. Bu 4 yıl boyunca uyum sürecim gerçekleşene kadar tedavimin yanı sıra bir de İsviçre devletine kimliğimi kabul ettirme mücadelesi verdim. Uyum sürecim boyunca birçok homofobik ve ırkçı tutumla karşılaştım. Fakat uyum süreçlerini Türkiye’de yaşamış arkadaşlarımla deneyimlerimi karşılaştırınca daha rahat olduğunu söyleyebilirim.

Sonuç itibariyle bir kadın olarak İsviçre’de hayatıma ve mücadele devam ediyorum. Türkiye’de olduğu gibi burada da homofobi, ırkçılık ve nefret suçları toplumsal bir sorun olarak karşımızda duruyor. Ben de İsviçre’den Türkiye’de nefret suçlarına karşı onurlu bir mücadele yürüten tüm aktivistleri gönülden selamlıyor ve kucaklıyorum.

Fotoğraf: Hülya Çetinkaya / csgorselarsiv.org

İlgili haberler
Gürcistan'da LGBTİ karşıtı yasa çıkar çıkmaz, bir...

Gürcistan Parlamentosu LGBTİ karşıtı yeni bir yasayı onayladı. Yasanın onaylanmasından bir gün sonra...

İstanbul'da bir erkek bir trans kadına saldırdı |...

2 gün önce İstanbul'un Bakırköy ilçesinde bir trans kadın, bir erkek tarafından tacize ve bıçaklı sa...

Adana Kadın Platformu: Katledilen translar isyanım...

Adana Kadın Platformu, 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü için açıklama yaptı. Açıklam...