Didem Madak 1970 İzmir doğumlu. Dokuz Eylül Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra mesleği dışında birçok işle uğraştı. İlk kitabı ‘Grapon Kağıtları’ ile Inkılap Şiir Ödülü’nü aldı. Onu ‘Ah’lar Ağacı’ ve ‘Bu kitap ısrar üzerine yazılmıştır’ dediği son kitabı 2007’de yayımlanan ‘Pulbiber Mahallesi’ izledi.
Grapon kâğıtları, hepimizi bayramlarda sınıf süslediğimiz çocukluğumuza götürür. Şairemiz de Grapon Kağıtları’nda okuyucuyu çocukluğuna, genç kızlığına gezintiye çıkarıyor ama bu gezinti güzel, tatlı, hoş, anılara götürmüyor. Tam tersine şairenin kendiyle, yaşamla, toplumla, annesiyle ve ölümle hesaplaşmasının yolculuğudur bu. Hayatın gerçekliğini ne kadar reddederse etsin, onlara tepeden, ince bir alayla baksın, ‘gerçeği’ kabullenmek zorunda kalıyor. Bu kabulleniş süreklilik taşımıyor şiirlerinde, kimi yerlerde bir isyana, bir bağırtıya dönüşüyor. Bu durumu Didem Madak, Varlık dergisinde Müjde Bilir ile yaptığı röportajda şöyle açıklıyor: “Hayatımla ve kadın oluşumla ilgili çözemediğim bazı meselelerim var. Bütün bunlar yokmuş gibi davranıp kitabi şiirler yazamam. Şiirlerim ütüsüz ve buruşuk gezdirdiğim ruhumun diyeti bence. Bu yüzden hepsi benden parçalarla dolu. Bu yüzden biraz ‘kadınsı’, durup dururken bağıran şiirler.”
Ah’lar Ağacı’nda şiirin izleği değişmiyor. Ölüm, anne, kuşlar, sevgi, aşk, yalnızlık teması üzerinde yükselen şiirler yazıyor. Mesajlarını, arzularını, özlemlerini yalın, etkili ve doğallıkla söyleyen şiirler bunlar. İyi bir gözlemin, gelişmiş bir estetik zevkin ve zekânın ürünü olan şiirler bunlar. Şaire kimi zaman iç sesiyle (Tanrı) mırıldanarak konuşuyor, kimi zaman sohbet edip, bağırıyor. Acıların, kırgınlıkların, çaresizliklerin altını kalın çizgilerle çizerek şiirlerini yazıyor. Yaşamın tüm olumsuzluklarına rağmen hayatla barışık. Ölümün onun için çok erken gelecek kaçınılmaz bir son olduğunu bilmesine rağmen hayatla bağlantısını koparmaz. Ölümü yeneceği düşüncesi ağır basar.Sevgili anneciğim,
Binlerce kez açıldım, binlerce kez kapandım yokluğunda
Kocaman bir dağ lalesi gibi
Ve kapkara göbeğini dünyaya fırlatacakmış gibi duran.(1)
Burada “ahbap” diye seslendiği kişi ölüm. “Kalmak” sözcüğüyle ölüme meydan okuyor, aynı zamanda yaşamayı istediğini ilan ediyor.Ve seni düşünerek mırıldanmak
Bazı büyülü yemekler yapmak
Bazı şifalı yemekler yapma
Ve kalmak istemek ahbap… (2)
Son kitabı Pulbiber Mahallesi’nde şiirsel biçimlendirmede değişen bir şey yoktur. Dilde değişiklik görülür. Şiirlerin dili gündelik dilden argoya, sokağın diline dönüşür. Pulbiber Mahallesi’nde modern olanlarla “ötekilerin” bir arada yaşadıkları bir İstanbul mahallesini konu edinir. İstanbul’un kozmopolit yapısı içinde yaşamaya mecbur olan farklı kesimlerin yaşantısını şiirlerine taşır. Kent insanın bunalımlarını, isyanlarını başarı ile anlatan şiirlerdir bunlar. Ve bu kitap “Eyvallah” kelimesiyle sona erer. Kendince, okuruyla vedalaşır.
Her yaşam zamanı gelince kendini tamamlar. 24 Temmuz 2011’de Didem Madak annesinin yazgısını paylaşarak, üç yaşında kızını geride bırakıp hayata gözlerini yumdu.Bıkmıştım bu kadın kahramanlardan
Hepsinin kahraman olması şart mıydı yani.
Biri olsun şiirin kadını olmaz mıydı?
Ve sevgililer gününde kızgın bir suratla
Hareket çekerken çekilmiş fotoğrafımla
Şantaj yapıyordu bu kadınlar bana.
Kahretsindi onları Allah.
Boş ol. Boş ol. Boş ol.
En azından dört kadın alır şiirim daha. (3)
Şairlerin ölümleri daha çok hüzünlendirir beni. Oruç Aruoba’nın söylediği gibi “Bir şairin gözleri kapanınca dünyada görülecek şeyler azalır.”
Didem Madak şiirleri okunmadan da, bilmeden de elbet yaşanılır bu hayat. Ne var ki onun şiirlerini okuyan göz, anlayan yürek dünyanın, hayatın birçok bilinmezin farkına varacaktır. Başını gökyüzüne kaldırdığında, yüzünü bir çocuğa, bir çiçeğe, bir kediye çevirdiğinde bambaşka duygular geçecektir içinden. Şu hiç durmadan dönüp duran dünyaya Didem Madak’ın gözleriyle bakmak hayatımızın ritmini, algısını değiştirecektir.
GİZLENİP SAKLANMAYAN “BEN”
Didem Madak’ın şiirlerinde karşıtlıklar çoktur. Bir yerde her şeye rağmen hayata sıkı sıkı tutunmayı savunurken bir yerde eli kolunu sallayarak, her şeyi boş vererek yaşamdan vazgeçmeyi de söyler. Mutluluk, yaşama sevinci, çilecilik, mutsuzluk, karamsarlık ve kadercilik yan yana yürür. Şiirlerinde küçük burjuvanın karşıt durumları, özlemleri, hayat anlayışı ağır basar. Mutsuzluk ne denli ağır yaşansa da “ben” arzusu mutsuzluğu, karamsarlığı dağıtmak ister. Bunun için mücadele eder. Şiirlerinde gizli özne yoktur. Şaire, hemen kendini gösterir. Başkaları üzerinden yürümez şiir. Şiirleri kendi hayat deneyiminden oluşur, şiirleri besleyen ana damar Madak’ın kendi deneyimleri, kendi yaşantısıdır.
Kadın sorununa ve kadınlık durumlarına da duyarlıdır. Yer yer sertleşen bir dille kadın duyarlılığını ortaya koyar. Erkek egemen, baskıcı topluma karşı kadınca meydan okumayı seçmiştir.
Ağır basan erkeklik söylemine karşı durmuştur.
Dünyaya bir kadın eli değse Zeyna !
Şöyle ağır bir halı gibi çırpılsa
Tozlar havalansa…
Kaynak:
1) Grapon Kâğıtları, Annemle İlgili Şeyler
2) Pulbiber Mahallesi, 128 Dikişli Şiir
3) Pulbiber Mahallesi, Kaza Anılar
Çizimler : Özge Göncü
İlgili haberler
GÜNÜN ŞİİRİ: Birhan Keskin’den Anıt Sayaç
Ölülerimizi “sık kullanılanlara” ekliyoruz. Ölülerimize ölülerimiz ekliyoruz. Şans eseri yazmıyorsa...
Sennur Sezer şiirinde kadınlar
Toplumsal bir sorun olarak kadın meselesi Sennur Sezer’in ideolojik görüşüyle iç içe genişler şiirle...
Henüz kazanılamayan adaletin şiiri
İnsan yitirdiğine türkü yakar derler, hatta hiç kavuşamadığına, elinde olmayana. İşte hepimize tanıd...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.