Hayat, birbirine dokunan sonsuz gerçekliklerden ibaret bir dokuma gibi. Her birimiz farklı hikayelerle, tutkularla ve arayışlarla bu dokumaya kendi desenimizi bırakıyoruz. Aşk, aitlik, ilham, şefkat, sadakat, güç, kıskançlık, kimlik arayışı... Bunlar yalnızca filmlerin değil, hayatlarımızın da başlıca motifleri.
Bazen bu motifler, yaşama karşı duyulan çelişkili duyguların ortasında şekilleniyor. Hayatın bizden ne istediğini anlayamadığımız anlarda, dostlukların dönüştürücü gücü devreye giriyor. Bu bağlar, geçmişte kaybolmuş gibi görünen bir sıcaklığı yeniden canlandırabiliyor. Tıpkı "The Room Next Door"da, iki kadının yıllar sonra yeniden birbirlerine tutunarak Ingrid’in en karanlık anlarını anlamlandırmaları gibi. Hafta sonu Konak Kültürevi’nde seyrettiğim "Yan Oda" filmi, yıllar sonra üzerinde saatlerce düşündüğüm bir film oldu. Martha ve Ingrid’in hikayesi...
Ingrid’in son evre rahim ağzı kanseriyle mücadelesi bedeninin üzerinde sahip olduğu denetimin hızla kaybolduğu, sarsıcı bir yolculuğa dönüşecekken geçmişinden gelen arkadaşı Martha ona eşlik etti. Onlar yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda duygusal ve psikolojik bir savaşın içinden geçerken bizler her sahnede Martha gibi Ingrid’in kapısını gözler olduk. Çünkü o kapı kapandığında Ingrid, kendi tercihiyle ölümü karşılamış olacaktı. Ingrid hem çaresizliği hem de güçlenmeyi somutlaştıran bir kadın. Martha’nın desteği, arkadaşlıklarının güzelliğini ve birbirlerine karşı doğuştan gelen derin anlayışlarını yansıtıyor.
Yalnızlık, insanın en sessiz ama en derin mücadelesidir. Dışarıdan sıradan görünen bir hayatın içinde bile insan bazen kendini anlaşılmamış, görülmemiş ve yalnız hissedebilir. Bu anlarda aranan, bir dostun sıcaklığı, birinin "Buradayım" deyişi değil midir? Bazen bir dosttan gelen destek yalnızca konuşulmayanları paylaşmak değil, sadece varlığıyla yükü hafifletmektir. Bu yüzden hayat, hiç beklenmedik bir zamanda karşımıza çıkan bir dostla anlam kazanabilir. Ve o dost, kaderinizi bir hikayeye dönüştürüp miras bırakacaksa sonrası, onun kalbinde bıraktığı iz kadar derin ve değerli olacaktır.
"Ölüm korkusu, ancak hayatın sıcak bir eli avucunuzdayken dinlenebilir. O el, bazen bir dosttan gelir ve o zaman ölümlülük bile dayanılır olur."
Sevgi Soysal
Görsel: Film afişi
İlgili haberler
GÜNÜN FİLMİ: Halam Geldi
Bugün Dünya Kız Çocukları Günü... Kız çocuklarının belki de en büyük problemlerinden biri hayatların...
GÜNÜN FİLMİ: Köpek
Acıları benzer olan birbirinden farklı birkaç karaktere ait hikâyelerden oluşan Köpek, İstanbul’un b...
GÜNÜN FİLMİ: Danimarkalı kız
İlk trans kadın Lili Elbe’nin kendini keşfetme ve gerçek ‘kendi’ olmak için ölümü göze alarak kat et...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.