Ah o Diego’ya ettiği laflar, hele hele en lüzumsuz zamanda tepemize binen çocuklara şöyle ciğerimizden gele gele ettiğimiz “zukkummmm, ne var” lafı... Bütün videoları kocaya, babaya, bibiye, dıdıya, kaynanaya, elaleme, konu komşuya içimizden gelen “zukkum”u çekmek için bir vesile... Çok seyredilmesinin alamet-i farikası da işte tam olarak bu. Nevin, nam-ı diğer Erzurumlu Frida, şu hayatta “zukkummmm” çekmek istediğimiz her şeye dair videolarıyla Ekmek ve Gül sitesinde olacak...
Biz önce videolarıyla tanıştık; “Ahh keşke bu zukkumluk videoları Ekmek ve Gül sitesinde yayımlasak” dedik. Sonra kendisiyle tanıştık. Çok şahane bir muhabbetin ortasında bulduk kendimizi. Müjdeleriz: Erzurumlu Frida “zukkum” demek istediğimiz her şeyi Ekmek ve Gül’de de parodileştirecek...
Şurada tadımlık bir video var... Önce onu izleyin, sonra da buyurun muhabbetin hasına...
Önce seni tanıyalım, ne yaparsın, ne edersin, nasıl bir kadınsın?
İyi bir kadınım :) öyle söyleyeyim. 41 yaşımdayım. Evliyim, bir çocuğum var, ismi Güneş, 8 yaşında. Ne yapıyorum? Çocuğuma bakıyorum, şu anda en büyük uğraşım o. Onun dışında günlük yaşantım her kadın gibi bir rutinle devam ediyor.
Memleket kadınları ne yapıyorsa o yani?
Aynen! Ev, çocuk, yemek, temizlik, alışveriş... Nasıl yaşıyorsa herkes, ben de öyle yaşıyorum.
Ah ah, yaşayan bilir, çok zorlu bir uğraş bu. Bir yandan da kadınları körleştiren, elini ayağını hayallerinden çektiren bir uğraş. E bu durumda seni “Frida” yapan dürtü daha bir ilgi çekici oluyor tabii. Senin böyle bir drama yeteneğin var mıydı çocukluktan beri?
Klasik olacak ama aynen öyle; ben ufak yaşlardan beridir sanatın birçok dalına ciddi anlamda aşıktım. Tiyatro ile başladı ilgim, dans, müzik, operayı çok ciddi seviyor ve takip ediyordum. Bu tiyatro sevdasına 12-13 yaşlarda belediyenin tiyatro kursları ile başladım. 18-19 yaşlarında Kadıköy Halk Eğitim Merkezinde 2 yıl tiyatro eğitimi aldım. Tiyatroyla hayatıma devam etmeyi ben de istedim ama koşullar ve şartlar... Aslında hayat şartları devam etmemi engelledi.
Nasıl engelledi?
Yani sonuçta çocuk yaşta işçiliğe başladım tekstil atölyelerinde. E istediğini yapabilme gücü maddiyatla da çok alakalı biliyorsunuz. Ortaokulu, liseyi dışarıdan bitirdim. Üniversiteyi kazandım, onu bitirdim, Halkla İlişkiler mezunuyum. Elimden geldiğince, yetirebildiğimce devam ettim tiyatro kurslarına. İmkanımın yetmediği yerde de “Bu işin içinde olmam lazım” hissiyle, sanatın içinde olabileceğim işlere yöneldim. Başka bir iş düşünemiyordum kendim için. Misal çoluk çocuk toplanıp tiyatroya gidiyorduk. Mahallede organizasyonlar yapar, kadınları konsere veya tiyatroya götürürdüm... Aslında hep içimde olan bir şeye uzaktan bakıyorum, hep izleyici olarak gidiyordum. AKM’de İstanbul Devlet Opera ve Bale için personel alımı vardı, bir arkadaşım için almaya gittiğim formu ben de doldurdum. Ve başarılı oldum sınavlarda. 12 yıl çalıştım orada. Müzikle, baleyle, tiyatro ile dolu dolu 12 yıl... Çocuğum olunca istifa etmek zorunda kaldım. Zorunluydum buna, çünkü bu meslek gecesi gündüzü olmayan, şehir dışı, yurt dışı turneleri olan bir meslekti. Dolayısıyla çocukla hiç ilgilenemeyecektim. Bir karar vermem gerekiyordu. Ben de çocuğuma bakmayı tercih ettim. O gün bugündür de çocuğuma bakıyorum.
Peki Frida nasıl doğdu?
Frida’nın doğuşu da aslında çocukluktan beri içimde olan sanat aşkında vallahi :) E kişilik olarak da, eş dost ortamında da böyle bir insanım zaten. Günlük hayatımda her meseleyi tiyatral bir şekilde, mizahla anlatıyorum. Hem ben eğlenirim hem muhabbeti zenginleştiririm.
Bir proje miydi peki bu yoksa öyle gün içinde ansızın mı gelişti Frida?
Yok, hiç öyle proje falan değildi, ansızın gelişti olaylar :) Frida’yla ilgili kitapları okumuştum, filmini seyretmiştim. Benim için özel bir kadın. Yıllar sonra tekrar okuyunca bir anda yatak odasında bir göz kalemiyle kaş bıyık yaptım, çiçeklerimi taktım, aldım telefonu elime, başladım “Ben Frida, aşkın ve acının kadını” diye... Derken çocuk bağırmaya başladı “anneeee” diye... Biz küçükken öyle lüzumsuz zamanlarda “anneeeee, anneeee” diye bağırınca annem bize “zukkuuuummm” diye bağırırdı. Benim de öyle “zukkuuummm” diyesim geldi yani :) Sonra “Gel” dedim oğlum “Bir şey çekelim de babana gönderelim.” Frida’yı anlattım ona, zaten ha bire elimde kitabı görüyor. Bana dedi ki “Anne, Frida güzel, sen çok çirkin olmuşsun. Al sana bir “zukkum”luk laf daha :) Çektik babaya gönderdik. Eşim görüntü yönetmeni. Tam da sette çalışırken izlemiş videoyu, set arkadaşları ve yönetmen Onur Ünlü de izliyor. Çok gülüyorlar. Onur Ünlü de kendi Instagram hesabında paylaşıyor. Bir bakıyoruz yüz binlerce izlenmiş.
Senin Instagram hesabın filan var mıydı o zaman?
Yok ne Instagram’ı, hiç birşey yok bende. Onur Ünlü paylaştıktan sonra bayağı yayıldı ve bir baktık böyle oldu. Arkadaşlar bastırdılar devam et diye. Ben de “Sizi mi kıracağım” dedim, devam ettim.
Senin aklında yoktu yani?
Yoktu yoktu. Böyle ufak ufak videolar çekmeye başladım. Canım ne zaman isterse... Ne zaman aklıma bir şey gelirse. Öyle bir iş gibi başlamadığımız için kaç kişi izlemiş, ne demiş bakmıyordum. Aaa sonra bir baktım, insanlar benden video bekler hale geldi. Dolayısıyla hâlâ 20 günde bir bekliyorlar, ben de üzerimde baskı olduğu için yapmam gerekiyor herhalde diyorum. (Burada da bir kahkaha mevcut :) Kamuoyu baskısından yapıyorum. Şaşkınım desem yeri aslında. Bu durum hoşuma gidiyor mu desen? Gidiyor tabii. İnsanın sevdiği bir şeyi yapması çok güzel bir şey.
Peki bu Frida’yı sürdürme işinde içinde ukde kalan sanatla uğraşma hevesi etkili değil midir yani?
İçimde ukde var, var ama ben bu ukdeyi de bastırdım aslında pek çok kadın gibi. Çok kabullendim “Bundan sonra benim hayatım böyle, çocuğum eşim, çevrem gidiyoruz yani...” Bastırılmış bir şey var sadece herhalde o çıktı. Bakalım ne olacak ben de bilmiyorum.
“Zukkum” kelimesini annenden aldığını söyledin. Pek çok kadının annesinin, anneannesinin ve kendisinin dilinde o zukkumun çok önemli bir yeri vardır eminim. Bir kadının kendine ayıracak 5 dakkası olmamasına bir beddua gibi aslında. Sen de Frida videolarıyla tüm kadınlık durumlarına Frida ve Diego üzerinden bir “zukkummm” çekiyorsun... O “zukkum”u besleyen kadınca durumlarda senin, başka kadınların yaşadıklarını anlatma arzun çok baskın gibi. Doğru mudur?
Annem Erzincanlı bir kadın. Çok pozitiftir, inanılmaz bir mizah anlayışı vardır. Pek çok kadının öyledir. Hayata karşı bir nevi koruma mekanizması gibi.
Misal tam bir arkadaşınla telefonda iki dakika bir şey konuşacaksın, çocuk zırt diye o an tutturur, dürtükler seni “Anne şu, bu” diye. Bir rahat bırakmaz. Bir kahve molası vereceksindir, yine aynı... Kadının kendine bir “la havle” çekişi gibi yani o “zukkummm ne var”ı.
Sadece çocuklara değil, erkeklere de “zukkum” çekilecek çok şey var tabii. Senin videoların arasında en çok beğeni toplayanlar Diego’ya laf soktuğun videolar. Yani aslında toplum içinde aman da pek entelektüel, pek şahane bilinen adamların taa içine işlemiş erilliği bir kadının kocasının ipliğini pazara çıkarır gibi dümdüz anlattığın videolar. Sen ne düşünüyorsun kadınların bu ipliği pazara çıkarma konusundaki “Ahh işte beni anlatıyor” haline?
Gerçek Frida dünyanın en orijinal, en güçlü, en farklı kadın karakterlerinden biri. Hâlâ yaşayan bir kadın aynı zamanda. Bizim memleketten zor çıkan bir kadın. Niye? Yadırganır bizim buralarda. Neler derler kadına :)
(Burada Nevin’in arkadaşı Ezgi giriyor söze, röportaj bir anda kadın kadına dertleşmeye dönüyor. Bundan sonrası o dertleşmenin bir bölümüdür sevgili okur)
Ezgi: Bir şey diyeceğim, Frida burada olsa idi, bir adamı sevse idi, evlense idi ne olurdu? Mevzu bu aslında. Bu kültür ile bu olurdu.
Nevin: Heh işte onu demeye çalışıyorum aslında. Yine çocuğa bakacaksın, adama hizmet edeceksin. Gerçekten o dünyayı bu memlekette böyle bir anlayışla böyle bir sistem ile bizim kültürümüzde yaşamaya çalışsaydı işte böyle parodilerle yaşardı herhalde:)
Peki o tokalar, çiçekler, küpeler... Özel bir hazırlık yapıyor musun?
Bir tane göz kalemi, iki tane tokanın ne hazırlığı olacak :) 1 milyoncudan iki boncuk işte... Biliyor musun yaptığım parodilerde kendimden bir şeyler var aslında. Öyle bir konsept oluşturup çıkıp video çekmişliğim yok. İçimden geldiğince...
Bir şey çok dikkatimizi çekti. Senin videolarında özellikle çocuğunun bir şekilde sesiyle filan dahil olduğu videolarda hemen altına sana “annelik ayarı” çeken yorumlar görüyoruz. “Ay evde çocuk varken nelerle uğraşıyorsun, yok sen evde çocuk varken rakı mı içiyorsun...” Ne hissettiriyor sana bu yorumlar?
En sinir olduğum nokta bu. Neyse ki sadece bir kaç kişiler, bir elin 5 parmağını geçmiyorlar yani, çoğunlukla güzel yorumlar yapıyor insanlar. Bir dakikalık bir parodiden benim bütün annelik deneyimimin büyük bir ön yargı ile yerden yere vurulması aptalca aslında. Orada onun mizansen olduğunu anlayamıyor.
Instagram’da kadınlar genellikle “bilmem ne anne” filan diye var oluyorlar ya çoğu zaman. Öyle fenomen oluyorlar. Ama sen kadınlık dertleriyle ve içinden geldiği gibi konuşarak fenomen oldun... Biraz da bu etkili olabilir mi o önyargılarda?
Ya evet, ne diyor o büyük(!) yorumcular: “Önce anne ol, önce evini topla, önce çocuğuna bak da ondan sonra böyle şeylere gir. Senin kocan yok mu nasıl böyle bir şeye izin veriyor?” Ya sen benim hayatımı nereden biliyorsun da bana hiza çekiyorsun? Ne ile uğraştığımı, nasıl yaşadığımı? Bizim memleketin kadınlarının yüzde 90’ı “elalem ne der” diye yaşamaya zorlanıyorsa işte bundan.
(Burada Ezgi giriyor lafa...)
Ezgi: Şöyle düşün, dünyanın her yerinde bir Diego hep aynı Diego olur. Erzurumlu Frida’nın kocası da aynı Diego, Meksikalı Frida’nın da kocası aynı Diego. Ama dünyanın her yerinde bir Frida hep başka bir Frida olur. Avrupa’da başka olur, Türkiye’de başka olur. Biri kalkıp Erzurumlu Diego olarak mizansenler yapsa aklına babalığını, evini, eşini getirmez ama bir kadın Erzurumlu Frida olunca herkes onun kadınlığını sorgulamaya hak görür kendinde (Sohbetin bu kısmında hepimizin sinirleri tavan oldu)
Aslında senin parodilerinde de gerçek Frida’nın hayatına dair çok gönderme var. Ama o göndermeleri bugün bir kadın kocasından nasıl dertlenir, neye zukkum der diline çok güzel dönüştürüyorsun. Nereden besleniyorsun?
Nereden besleneceğim, bu ülkenin kadınları ne yaşıyorsa ondan. Bir pazar parodimiz var mesela, gerçekten de Frida’nın filminde Diego’yla birlikte pazara gittikleri bir sahne var, oh böyle meyveleri koklaya koklaya, seve seve geziyorlar. Bizim Frida kocasıyla pazara gitse elbet ilk dikkatini çekecek olan şey biberin fiyatı olur. Gerçekten ne çok arttı biberin fiyatı ya :) (Burada kahkahalar kopuyor)
Sen bu Instagram, Youtube paylaşımlarını keyif için yapıyorsun ama bu işi bayağı bayağı para kazanmak için yapan, e para da kazanan insanlar da var. Sen de az izlenmiyorsun yani... Nasıl dönüyor bu işler bu mecralarda? Senin aklın çelinmiyor mu Youtuber olarak, Instagram fenomeni olarak para kazanan kadınları görünce :)
Kız inşallah benim için de böyle bir şey olur :) Sonuçta ben de ev geçindiriyorum (sohbetin burasında muzip gülümsemeler dolaşıyor:)
Elbette ki ufak şeylerle hesaplar, köylü kurnazlığı bana çok uzak şeyler. Hiçbir şekilde para kazanmıyorum, ufak tefek ürün karşılığnda reklamlarını yapmamı isteyenler oluyor, ama ben bu işi bir iki ürün göndercekler diye yapmıyorum. Cevap bile vermiyorum bu tekliflere... Şu an bu fenomenlikten maddi anlamda hiçbir çıkarım, para kazanma durumum yok. (Burada şu fenomen lafına ne kadar sinir olduğunu anlatıyor, “E ne diyeceğiz” diyoruz, yerine bir şey bulamayınca sinir olduğumuzla kalıyoruz. Fenomen diye diye devam ediyoruz) Gerçekten kazanmıyorum, yöntemini de bilmiyorum. Zaten bu işlerden hiç anlamam, sosyal medya hesaplarımı bile arkadaşlarım açtı, bana “yok şöyle etiketlersen böyle olur, şurada şöyle yaparsan bilmem ne olur” diye yol gösterdiler. Ben dinleyemiyorum bile böyle şeyleri...
(Ezgi giriyor araya: “O bu işe girerse o iş de bize kalır aman aman...”)
Nasıl çıkıyor hikayeler, çalışıyor musun üstüne “Ne söyleyeyim nasıl söyleyeyim” diye... Mesela Erzurum ağzını tarıyor musun “Acaba nasıl bir kelime kullansam da milletin hoşuna gitse” diye?
Yok yok... Gün içinde her kadın gibi işimdeyim gücümdeyim. Akşam yastığa kafayı koyunca üşüşüyor aklıma bir şeyler. Bir ampül yanıyor. Gülüyorum kendi kendime. Ama kalkıp da o an “Ay bi video çekeyim” demiyorum. Bir kağıt parçasına iki not alıyorum. Sabahı bekliyorum. Öyle bir senaryo filan yok. Mal varlığı olarak da bir yemek masası iki sandalye :) Bir de işte kadınların hayatından bana ne kaldıysa... Bütün mal varlığı o...
Ezgi: Biz mesela arkadaş masasında konuşuruz, ben kadınların uğradığı haksızlıklara, eşitsizliğe filan çok öfkelenirim. Yıllarca ettiğim lafları, o kitabın ortasından cümleleri bir bakmışım 1 dakikalık videoyla pat diye sermiş ortaya... Kadınlık durumunun mizahı çok devrimci bir şey. Sadece gülmüyoruz ki Frida’ya... İçimizden ne isyanlar geçiyor ah ah...
(Burada hep birlikte ah çekiyoruz...)
Erzurumlu Frida ara sıra Ekmek ve Gül’de olacak... Ara sıra diyoruz, çünkü siz de röportajdan anladınız, kafasına estiğinde, canı istediğinde çekiliyor videolar. Sizin sitemizde anlattıklarınız, yazdıklarınız, paylaştıklarınız ilham verir belki Nevin’e de, sık sık çıkar karşınıza Frida... Dileğimiz budur sevgili okur...
* Güzel fotoğraflar için sevgili Ezgi Görgü ve Didem Çelik'e de ayrıca teşekkürler
İlgili haberler
Ekmek ve Gül Pilavcısı... İşte bu yüzden varız!
“Ben Hayat TV’de Ekmek ve Gül programını izliyordum. Ekmek ve Gül dergisini de takip ediyorum. Orada...
Kadın dayanışması bir tık daha yakın!
Bir haber sitesi olmaktan öte, kadın kadına dertlerimizi paylaşacağımız, sizinle güçlenecek bu mecra...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.