‘Yumuşama’ yorumlarına karşı sert uyarı
İktidar siyasetinde 'yumuşama' döneminin başladığı ve Türkiye’nin buna çok ihtiyacı olduğu konusu sıkça gündeme geliyor. Peki ya gerçekten öyle mi?

Son zamanlarda en çok şey duyduğumuz şey; iktidar siyasetinde “yumuşama” döneminin başladığı ve Türkiye’nin buna çok ihtiyacı olduğu konusu.
31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra siyasette dengeler yeniden oluşturuluyor. AKP yıllar sonra yerel seçimleri kaybeden ve ülke genelinde ikinci parti olan bir konuma geldi. Bu aşamadan sonra CHP’nin ne yapacağı, ülkenin genelinin ifade ettiği değişim isteğine nasıl karşılık vereceği ve toplam Siyasi iktidar ve karşısında burjuva muhalif kliklerin aralarında kurmaya çalıştığı dengelerden öte en çok “AKP’de yumuşama” konuşulur oldu.
Normalleşmeden söz eden AKP’liler (başta bunun ısrarlı savunucusu Abdülkadir Selvi) ülkenin bu gerilim siyasetinden çok yorulduğunu, diyalog ve normalleşmeye ihtiyacı olduğunu vurgularken, Osman Kavala dahil Gezi tutuklularının serbest bırakılması gerektiğini yazıp, çizip, savunmaya başladılar. Öte yandan bu duruma şiddetle itiraz eden Mehmet Uçum’un başını çektiği bir ekip olduğunu da belirtelim.
Şimdi bir düşünelim kim yarattı acaba bu gerilim ortamını? Ülkedeki herkesi azarlayan, aşağılayan, herkese parmak sallayan had bildirilen siyaset ortamının sahibi kim? 6 Şubat depreminde bile halkın haklı isyanını, feryatlarını “bunları not ediyoruz” diye kaydeden siyaset dili söz konusu olan. Ülkeyi bir cezaevine çeviren, siyasetçiden, emekliye, işçiden, kadınlara herkesi tek adam iktidarının emirlerine sokmaya çalışan kimdi? İstanbul Sözleşmesi’ni bir gece yarısı kaldıran, kadınlara “eşit falan değilsiniz, haddinizi bilin” diyen, Berkin Elvan’ın annesini meydanlarda yuhalatan zihniyet yaratmadı mı bu gerilim ortamını? Yıllardır çocuklarının, yakınlarının akıbetini soran Cumartesi Anneleri, AYM kararı çiğnenerek ablukaya alınıyor. Ülkenin genelinde kullanılan şiddet dili ve siyasi düzenlemeler kadınların her alanda şiddete daha açık olmasına yol açıyor. Kadınlar uzaklaştırma kararına rağmen, faillere caydırıcı ceza verilmediği için öldürülüyor. Bütün bunlar ve niceleri başta Erdoğan olmak üzere tüm iktidar ve kliklerinin Türkiye’yi sürüklediği “sert” yaşam koşullarıdır.

DAHA SERT BİR DÖNEM OLACAK
Seçim kaybeden, ekonomik sıkışmışlık girdabında sıkışan iktidar normalleşme denen süreci ihtiyaç duyduğu siyaseten süreli durulma ve yabancı sermaye akışı ihtiyacı gibi tarif etmek yanlış olmaz. Bir de AKP içindeki kliklerin çatışmaları da artık sermaye için sürdürülebilir olmaktan çıkmış olabilir. “İstikrar ve güven ortamı” yaratmak için şimdi muhalefeti ve iktidarı birlikte çalışan bir ülke gerektiriyor.
AKP içindeki klikleri daha açıktan görebiliyoruz bu süreçte. Abdülkadir Selvi, Mehmet Uçum’un dışında kadınlar üzerinden şekillenen bir kısmı da var bu durumun. Özlem Zengin’in İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kanun tartışmalarında AKP içerisinden tehditler dahi aldığını açıkladığı bir dönem yaşandığını hatırlayalım. 31 Mart seçim yenilgisinin ardından ilk tartışılan görevden alınması beklenen isim olarak Özlem Zengin’in adı zikredildi, tartışma halen de sonuçlanmış değil. H.K.G. davasında hedef olarak ilan edilen avukatın AKP kadın kollarında faaliyet yürüten ve Kadem Başkan Yardımcısı olan bir kadın olması da benzer bir duruma işaret ediyor.
H.K.G. davasını hazmedemeyen, İstanbul Sözleşmesinin adına tahammül edemeyen, 6284 Sayılı Kanunun ortadan kaldırılmasını savunanlarla bu noktada biraz daha ılımlı olanlar arasında süren kavga kadınların ve çocukların haklarının AKP dünyasında bir pazarlık malzemesine dönüşmesine neden oldu. Kadınların, çocukların hakları ve hayatları AKP içerisinde kliklerin kavgalarına kurban edildi her seferinde. Şimdi seçim kaybeden bir AKP söz konusu iken kliklerin kavgaları, uzlaşmaları aslında uzlaşmamaları daha sert yaşanacak gibi. Üstelik bu kavgalara tahammül edilemeyecek bir dönem geliyor gibi.
HAYAT EMEKÇİYE NORMAL DEĞİL
Özgür Özel’e siyaseti normalleştiren başarılı siyasetçi payeleri verilmeye başlandı şimdiden. Özgür Özel, bir gün Devlet Bahçeli’ye gidiyor, ertesi gün 6 Mayıs’ta Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının anmasına katılıyor. Sinan Ateş’in eşiyle görüşüyor, 1 Mayıs’ta Taksim Meydanına çıkmak isteyen emekçilerin yanında da kısa bir süre görünüyor.
Hayatları hiç de normal gitmeyen milyonlarca emekçi için ne anlama geliyor peki bu normalleşme? Her gün öldürülen, 6284 sayılı Yasa ve nafaka dahil hakları tehlikede olan kadınlar için sonra. Üç kuruşa çalışan, bu parayla evi geçindiremeyen, çocuklarına okula giderken yiyecek bir lokma ekmek koyamayan kadınların dünyasında neye denk geliyor peki?
AKP seçim gününden bu yana Orta Vadeli Program deyip duruyor. Programdan taviz verilmeyeceğini bir Mehmet Şimşek söylüyor, bir Erdoğan. Giderek derinleşen ve içinden çıkılmaz hale gelen krizin faturasını emekçilerin sırtına yıkma programı bu biliyoruz ki.
Esnek çalışma en büyük başlık ve kadınlar için hedefleniyor bu biçimde çalışma. Çünkü AKP yıllardır diyor ki “aile hayatı ile uyumlu iş yaşamı”. Yani kreş yok, sosyal destek yok, yerel yönetimlerin destekleyici tedbirleri yok. Esnek, saati belirsiz, sosyal güvencesiz, sendikasız çalışsın kadınlar. Böylece sermaye de yıllardır hayalini kurduğu çalışma modelini yerleştirsin ülkede.
Orta Vadeli Program hedefi emekçilerin kabusu haline gelebilecek bir tehlikeyken, bu programı savunanlarla nasıl bir normalleşme konuşulan. Sermayenin bu normalleşmeyi çok arzu ettiğini tahmin etmek için medyum olmaya gerek yok. Krizden emekçilerin sırtına daha çok yük yükleyerek çıkmak, esnek güvencesi çalışmayı kadınlar üzerinden ülkede kalıcı hale getirmek, yabancı sermaye için ülkeyi tam bir cennete dönüştürmek gibi plan programların “normalleşmiş, iktidarı ve muhalefeti uyum içerisinde çalışan” bir ülkede aksamadan uygulanabileceğini görüyor olmalılar.
NOT EDİYORUZ!
Oysa kadınların, emekçilerin hayatlarında normalleşen hiçbir şey yok. Sağlık Bakanlığı çocukların beslenme hakkını programına bile koymuyor bu ülkede. Bir öğün ücretsiz yemek talebine ilişkin dava “devletin parası yok” diye reddediliyor.
Normalleşme bu tablo söz konusu iken ne ifade ediyor bir kez daha düşünelim şimdi? Yukarılarda siyasetin en tepesinde yürütülen bu görüşmeler haklarımıza ve hayatlarımıza ilişkin olan şeylere mi dair? Yoksa başta orta vadeli program hedefi söz konusuyken sermaye mi istiyor bu normalleşmeyi?
Hakların ve hayatların risk içinde olmadığı, normal sıradan geçen günler istiyor elbet kadınlar. Tek derin akşam hangi konsere, sinemaya gidileceği hayatlar neden olmasın ki.
Ama normal, sıradan günler için mücadele etmek gerektiğini yılların birikimi ile öğrendik. Elbette izliyoruz yaşananları büyük bir dikkatle ve Erdoğan’ın deyimi ile “not ediyoruz” olanı biteni.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül