Geçtiğimiz günlerde Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, daha önce LGBTİ2leri hedefe koyan Büyük Aile Mitingleri örgütlemiş, LGBTİ karşıtı yasaların yapılması için imza kampanyaları toplamış Büyük Aile Platformu üyelerini Mecliste ağırladı. Yapılan haberlere göre bu misafirliğin gündemleri; iktidarın tasarlamak istediği biçimde bir ailenin oluşturulması için atılması gereken adımlar, yeni anayasa yapım sürecinde aile politikasının ne olacağı ve LGBTİ’leri hedefe koyacak yasal düzenlemelerdi. Keza Kurtulmuş da bu görüşmede LGBTİ’lere ve LGBTİ’lerin örgütlendikleri alanlara “yalnızca tepki vermenin yeterli olmadığını, yasal düzenlemelerin de gerekli olduğunu” söyledi. Büyük Aile Platformu Genel Sekreteri ise yapılan görüşmenin ardından basına da bunları özetler nitelikte bir demeç verdi.
Gün geçtikçe LGBTİ’lere yönelik baskı ve saldırı politikalarının arttığını söylemek çok belirgin bir gerçeği yeniden dile getirmek olsa gerek. Bu yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın genelinde LGBTİ’lerin kazanılmış haklarına ve varlıklarına yönelik bir kara propaganda sürüyor. Tabi LGBTİ’lere yönelik antipropaganda ve yasal düzenlemeler denilince akıllara ilk olarak Orta Doğu, Asya’nın bir kısmı vb. geliyor. Özellikle Batı Avrupa ve Amerika medyasının yansıtması da bu yönde. Ancak AB Parlamentosu seçimlerinin de bir kanıt olduğunu düşünerek dünyanın dört bir yanında LGBTİ’lerin haklarına yönelik tırpanlama hamlelerinin yaygın bir halde olduğunu söylemek mümkün. “Aileyi güçlendirme” adı altında kadınları aile içine hapsedecek, kürtaj hakkını hedefe koyan politikalar pek çok ülkede yükselirken LGBTİ’lerin hedefe konması, nefret iktidarın çeşitli kanallarında hem halk arasında hem de resmi yollarla örgütleniyor.
DÜNYADA AŞIRI SAĞ LGBTİ’LERİ HEDEFE ALIYOR
Bunun en çarpıcı örneklerinden biri İtalya Başbakanı Georgia Meloni. Meloni, 2021’de mevcut İtalya hükümetini homofobiye karşı mücadelede iki yüzlülükle suçlarken Meclise eşcinselliğin yasak olduğu ülkelerle ticaret yapmayı yasaklayan bir yasa teklifi sunacağını dile getirmişti. Ancak şimdi Türkiye’den de kulak aşinalığımız olduğu “toplumsal cinsiyet ideolojisi” ifadeleriyle İtalya, “LGBT+ Haklarına İlişkin Avrupa Bildirgesi”ni imzalamayı reddeden Avrupa ülkeleri arasına girdi. Yine aynı sebeple G7 zirvesinin deklarasyonunda “kürtaj hakkına” yönelik kısma itiraz ederek metinden çıkartmıştı İtalya.
Bir başka güncel örnek ise Gürcistan’dan. Gürcü Hayali Partisinin iktidarda olduğu Gürcistan’da, “aile değerlerinin ve küçüklerin korunması” gerekçesiyle LGBTİ karşıtı bir yasa tasarısı Meclis’e sunuldu.
Rusya da geçtiğimiz aralık ayında LGBTİ’lerin örgütlenmesi ve ülke genelinde faaliyet yürütmesini yasaklamıştı. Şimdi de Rusya kendi politikalarına uygun bir aileyi, kadını yaratmak için Aile Bilimi dersini müfredata alıyor.
Bunlar gibi birçok örnek, yükselen aşırı sağ ile birlikte gittikçe perçinlenen LGBTİ karşıtı politikaların iktidarlar açısından nasıl örgütlendiğini gösteriyor.
‘AİLENİN KORUNMASI’ YALANI
Türkiye’de özellikle 2023 genel seçimlerinde LGBTİ karşıtı söylemler daha da görünür oldu. O dönem açısından öne çıkan söylemlerden dikkat çekici olanı “LGBTİ’lerin batılılarla fon karşılığı iş yaparak Türkiye’nin değerlerini çökertmeye çalışması” iddiasıydı. Bu söylemleri yaygınlaştırmak aslında işçi ve emekçilerin muhafazakar kanadına bir seslenişti. Halkın yoksulluk ve yoksunlukla boğuştuğu bir dönemde “LGBTİ’lerin Batı ile iş birliği yaparak zenginlik içinde yaşadığı” yönlendirmesiyle yoksulluğun sebebinin üzerini örtmek ve öfkenin hedefini şaşırtmak amaçlandı. Her ne kadar 2023 genel seçimlerini Cumhur ittifakı kazanmış olsa da örgütlenen LGBTİ karşıtlığı iktidarın istediği ölçüde kendisine ve politikalarına meşru bir zemin kazandıramamıştı.
O dönemden bugüne ara ara LGBTİ düşmanlığının doğrudan iktidar tarafından dile getirildiğini görsek de ifadelerinin ana noktası “ailenin korunması” olarak öne çıkartılmaya başladı.
İKTİDAR SUÇUNU ÖRTÜYOR
TÜİK’in açıkladığı veriye göre doğurganlık hızı 2013’ten beri sürekli azalıyor ve 2023’te 1.51 ile ifade ediliyor. Aileye yönelik iktidar politikası ise özellikle son süreçte Türkiye’de doğurganlık hızının dolayısıyla önümüzdeki yıllarda çalışabilir genç nüfusun azalması üzerinden şiddetlenerek büyüyor. Buna yönelik esnek çalışmanın yaygınlaştırılmasıyla kadınların sermaye için ucuz iş gücü olurken ailedeki “bakıcı” pozisyonunun korunması, bir dişin kavuğunu doldurmayan doğum yardımları gibi çeşitli yasal düzenlemelerin de planlamaları yapılıyor. Sermayenin nesiller boyu büyümesi garanti altına alınması için yapılan yasal düzenlemelerin yanı sıra iktidarın bu niteliğiyle tahayyül ettiği aile biçiminin dışında kalan her nokta ise düşmanlaştırılıyor. Ancak iktidarın “koruyalım” dediği aile yeni vergi paketinden tutalım, kamusal haklara erişimi kısıtlayacak tasarruf tedbirlerine, Şimşek programının örgütlediği tüm ekonomik politikalar ve kapitalizmin kendi yönelimiyle birlikte zayıflıyor. İktidar ise bu zayıflamayı kadın, erkek ve birbirleri arasında kurdukları ilişkiyi ideolojik olarak ve zorla şekillendirmeye çalışıyor. LGBTİ’ler ekonomi politikalarının işçi ve emekçi aileleri açısından yarattığı yıkımın sorumlularının belirsizleştirilmesi açısından da bir araç olarak ele alınıyor.
LGBTİ’lerin eşit yurttaşlık hakkına erişebilmek adına gerçekleştirdiği tüm faaliyetlerin yasal olarak sonlandırılmak istemesi, yeni anayasa tartışmasının dahi ailenin nasıl biçimleneceğinden bu biçime uygun görülmeyen “diğerlerini” tamamen dışlayacak bir biçimde şekillenmesi kapitalizm açısından böyle bir anlam ifade ediyor.
DÜŞMANLIK SIZABİLİR
İktidar açısından LGBTİ’lere yönelik yaklaşımı örgütlenirken yalnızca “iktidar yanlıları” bu politikadan etkilenmiyor. Toplumsal muhalefetin çeşitli kanatlarında da LGBTİ düşmanlığı var olan çatlaklardan sızmaya başlıyor. Burjuvazinin “seküler” kesimi açısından aile tartışması dine dayalı bir biçimde ele alınmıyor olsa da demografi ve ailenin kapitalizm açısından işlevinin karşısında LGBTİ’lerin eşit yurttaşlık ve özgürlük mücadelesi sistem açısından bir tehdit olarak görülüyor. LGBTİ hareketinin gücüne göre muhalefetin söylemleri gizlense de iktidarın hareketi baskılaması ve halk içinde de gericiliği örgütlemesiyle birlikte demokrat görülen hareketler açısından dahi LGBTİ’ler ve anayasal haklarına yönelik talepleri sağ popülizmin kurbanı oluyor.
NEFRETE KARŞI MÜCADELE
Kendisini yeniden üretmek adına ezilen tüm toplumsal kesimlerin mücadelesini baskılamaya çalışan kapitalizm ve onun iktidarları, bu kesimler arasında yapay ayrımlar yaratmaya devam ediyor. Halbuki yalnızca LGBTİ’lere ya da ezilen herhangi bir toplumsal kesime yönelikmiş gibi görülen tüm söylem ve saldırılar emek sömürüsünün devam etmesi bağlamında -etkileri farklı biçimlerde olsa da- tüm işçi ve emekçilere yöneltiliyor. Bu noktada LGBTİ’lere karşı örgütlenen saldırılara yönelik bir karşı duruşu, bunu yaratan sisteme ve perçinleyen iktidara karşı yöneltmek ve bunu örgütlü bir biçimde yapmak demokratik bir gelecek mücadelesi açısından büyük önem taşıyor.
Fotoğraf: Unsplash
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.