Cuma akşamı itibarıyla 14 yaşındaki ikizlerimle birlikte kendimizi karantinaya aldık. Evden çıkmamaya karar verdik. İmkanı olanın evde kalması gerekliliğinden, işe gitmek zorunda olanın haklarından ve alınması gerekli tedbirlerden hiç bahsetmeyeceğim. Zaten günlerdir başka şey konuşmuyoruz. Bu sadece 6 günlük bir evde kalma hikayesi.
Hayat, eve kapanma öncesinde fazlasıyla yorucuydu. Sabah 06.40’ta kalkıyor, çocuklara kahvaltı hazırlıyordum. Günün en sevdiğim saati, çocukların evden çıktığı, benimse işe gitmem gereken zaman arasındaki kısa süreydi. Yalnızlık demeyelim de tek başına kalabilmek, insani bir ihtiyaç. Onlar evden çıkar çıkmaz kahvemi koyar, salondaki kanepeye yayılır, bir süre kitaplığa, pencerelere ya da bazen sadece tavana boş boş bakar, kafamı dinlerdim. En fazla bir saat, sessizlik.
Sonrası iş, koca şehrin ayrı ucundaki toplantılara yetişme telaşı vesaire. Bir de buna çocukların trafiği eklenir. Okuldan görüşmeye çağırırlar, diş hekimiyle randevu gerekir, karın ağrır, baş ağrır, aşıları gelir doktora gidilir, habire burnu açılan ayakkabılar için tamirciye uğranır, yüzlerce sayfa fotokopi çektirmek icap eder, okul forması bir yerinden patlar terzi aranır, biri berbere götürülür diğeri kuaföre... Tempo asla düşmez.
İş çıkışı muhakkak alınacak bir şey çıkar, kırtasiyeden 0.5 uç, marketten yoğurt, nalburdan yeni bir duş başlığı, elektrikçiden ampul. En son ne zaman eve elim cebimde girdim hatırlamıyorum zaten.
O sebeple, ilk gün “her işte bir hayır var diyeceğiz, çok yorulmuştuk, bari biraz dinleniriz” diye düşündüm.
Ne yalan söyleyeyim, pijamayı üzerimden çıkarmadan geçireceğim bir gün çok da cazip geliyordu. Hafta sonları sabahın köründe başlayan kurslarımız da iptaldi. Hep evde olacaktık. Birlikte uzun süren kahvaltı masasına oturmayı özlemiştik. Kitaplar okuyacak, yazılar yazacak, çekmeceleri düzenleyecektik. Vakit boldu.
İlk gün eve kapanmadan önce market alışverişimizi abartmamaya gayret ederek tamamladık.
Üzerimizdekileri derhal yıkamaya attık. Eve giren her şeyi dezenfekte ettim. Yerlerine yerleştirdim. Özenli bir akşam yemeğine giriştim. Değil mi ki artık evdeyiz, akşama sarkan işler beklesin, erken yatma-kalkma derdi bitti, yaparız bir şekil, sabahlarım icabında. Güzel bir yemeği hem hazırlamaya hem de keyifle yemeğe vaktimiz olmalı.
Sonra sofrayı toparla, bulaşıkları yerleştir, giysiler yıkandı onları hallet, evi şöyle bir toparla derken telefonu elime almamışım birkaç saattir. Yüzlerce mesaj birikmiş. Onlara yetişeyim derken çocuklar diyor “O zaman biz de telefona bakalım, serbest zaman olsun.” E öyle olmaz ki “Sizin günlük ders trafiğiniz var, benim mesajların çoğu iş” tartışırken ederken oldu gece yarısı. İçleri kıyıldı bir de meyve doğrayalım derken 02.00.
Sabah erkenden ama eski rutine göre oldukça geç kalkıp kahvaltı hazırladım. Uyandıramadım. O arada bilgisayarın, işimin başına oturdum bu sefer geri kalkamadım. Çocukların ders planı kaydı, yeniden saat çizelgesi yaptım. Bu arada kahvaltı sonrası masayı, mutfağı henüz toplamıştım ki yeniden acıktılar.
Ama acil bir iş yetiştirmem de lazım. Hızlıca makarna suyu koyup git gelle bir şekil çözdük. Çamaşırlar dağ olmuş yine bir anda, onları atmak, kuruyanları yerleştirmek gerekti. Düzgün stok yapamamışız evde limon beklenenden hızlı bitti. Her dışarı çıkış uzun bir süre de dezenfekte seansı gerektiriyor. Gözüm saatte, bir türlü bana zaman kalmıyor.
Tam işle ilgili bir telefon geliyor, oğlanın koridorda şut çekesi tutuyor. Tele konferansa gireceğim, kızı arkadaşı arıyor, fonda kahkahalarla ergen muhabbeti başlıyor. Eve kırkladık, misafir almıyoruz güya, bir gün yaramazlıktan cam kırılıyor, camcı geliyor, sonra sırasıyla buzdolabı, bulaşık makinası, uydu yayını, kombi bozuluyor. Yapabildiğimi geçici çözümlerle kendim halletmeye çalışıyorum. Çaresiz kalınca usta çağırıyoruz. Evde bir yoğunluk, bir ses, bir nümayiş var ki sanki Hong Kong borsası. Çareyi günlük ders planına uyarlarsa, her akşam aynı saatte film izleme vaadinde buldum.
Filmi açıyoruz, onlar kanepeye uzanıyor, ben bir göz tek kulak ekrana bakarken bir yandan yazı yazmaya çalışıyorum.
Bol bol dinlenecektim, 4 saat uyku ile yine hiçbir şeye yetişemiyorum. Ev sürekli dağınık, yapılması gereken yazışmalar, yazılması gereken köşeler dağ oldu, bulaşık makinası hiç durmuyor, ocak hiç sönmüyor. Ayaklı iklim felaketi gibiyiz, tüketip duruyoruz.
Sürekli birbirimize kızıyoruz, herkes herkesin işine bir şekil mani olmayı başarıyor. Evde bir banyo bir ufak tuvalet var, biz üç kişiyiz, nasıl başarıyorsak illaki sıra kavgası çıkıyor. Hiçbir şeye odaklanamıyorum. Evde bir mevzu da yokken dört dakikada bir sıfatımı duyuyorum: Anneeeeee...
İlk üç gün böyle bir tahammülsüzlükle, telaşla ve başarısızlıkla geçti. Dördüncü gün dört başı mamur sofralardan vazgeçtim. Tek çeşit yemek neyimize yetmiyor? Beşinci gün isyan ettim, mutfağı temizlemedim, makinayı boşaltmadım, odaları toplamadım. Anne, diye yan odadan bağırana yanıt bile vermedim.
Bugün altıncı gün.
Gelişmeler şöyle: Şu an bu yazıyı yazabiliyorum.
Oğlum harika sandviçler hazırlayabiliyor, üzerinde bozukluk zıplayacak şekilde çarşafını toparlayabiliyor. Çamaşır makinasını çalıştırmayı biliyor.
Kızım enfes omletler pişiriyor, bulaşık makinasını boşaltabiliyor. Bana kahve bile yapıyor.
Dün akşam, ikisi bir kanepeye uzanmışlardı, film açmıştım. Seçtiğim filmi beğenmediler.
Oğlum dedi ki: özenmiş kadın, üzmeyelim kuş annemi. Kızım da moral vermek istedi herhalde “filmi beğenmesem de evimiz çok dostane” diye ekledi.
Çocukların kelimelerinde görmek istersek çok satır gizli.
Kafeste bir kuş gibi çırpındığımı anlamışlar demek, üçümüzüz, halledeceğiz bir şekil. Bir aradayız ve bu çok dostane.
Aynı çatı altında hayat müşterek. Çare, dertleri de dermanı da üleşmekte.
İlgili haberler
Kadın ve erkeklerin ev işleri savaşı
Pek çok erkek eşlerini "ev işlerinden sorumlu müdür" gibi görür ve işleri söylenmeden değil, ancak k...
Karantina kadına şiddeti artırabilir: Roma’da biri...
İtalya’nın Roma Belediye Başkanı Virginia Raggi, karantinanın kadına yönelik şiddeti artırabileceği...
Koronanın kaldırdığı örtüler
Sağlıksız koşullara terk edilen emek gücünün ayakta kalma sorunu ortadayken yalnızca sermayenin ihti...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.