‘Kadın sağlığına kör uygulamalar yeniden düzenlenmeli’
Türk Tabipleri Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu iktidarın aile ve 'normal doğuma' dair politikalarını değerlendiriyor: 'Kadınların üreme tercihleri ve gereksinimleri dikkate alınmalı.'

24 Aralık 2024 tarihli Resmi Gazete ile Nüfus Politikaları Kurulu ile Aile Enstitüsü kuruldu. Akabinde Cumhurbaşkanı Erdoğan 2025 yılını “aile yılı” olarak ilan ettiğini duyurdu. İktidarın aile politikalarına paralel olarak bir süredir vajinal doğumu teşvik eden adımlar da atılıyor. “Sağlık Tesislerinde Normal Doğum Teşvikine Yönelik Usul ve Esaslar” adlı yönetmelik bunlardan biri. Türk Tabipleri Birliği (TTB), Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu ile bu konuya dair konuştuk.

Sağlık Bakanlığı, sezaryen ile doğum oranlarının yüksek olduğunu öne sürerek açıkladığı normal doğum eylem planıyla sezaryen oranlarını düşürmeyi hedeflediğini ve nüfus artış hızındaki azalmaya yönelik girişimlerde de bulunulacağını belirtti. Akabinde 25 Aralık 2024 tarihli Resmi Gazete ile Nüfus Politikaları Kurulu ve Aile Enstitüsü kuruldu. TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu da ülkemizde sezaryen ile doğum oranına dair bilgi verdi: “Verileri Sağlık Bakanlığının yayımladığı Sağlık İstatistik Yıllığında da görebiliriz. Bu istatistiklere göre Türkiye’de oranlar yüzde 60.1 iken, OECD ülkelerinde yüzde 28. Şimdi ise bu oranın yüzde 15’e çekilmek istendiği açıklanıyor. Zaten uzun zamandır sezaryen ile doğumlara yönelik karşı söylemler olduğunu da görmekteydik. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2013’te yaptığı bir açıklamada ‘Kürtaj ve sezaryen ile cinayet işlendiğini’ savundu. Ancak burada asıl yapılması gereken, kadınların belli tıbbi müdahalelere zorlanması değil; bu artışa sebep olan faktörlerin ele alınarak düzeltilmesidir.”

ETKİLİ VE BİLİMSEL BİR MÜDAHALE DEĞİL

Sezaryen doğuma dair oranlardaki artışın nedenlerine dair konuşan Kadın Hekimlik Kolu, kadın ve üreme sağlığı takiplerinin sadece doğum sürecine indirgenemeyecek kadar uzun vadeli ve düzenli olmasının önemli olduğunu ifade etti: “Doğum, üreme sisteminin bir parçası. Gebeliğin başlangıcı, lohusalık, 15-49 yaş kadın sağlığını ilgilendiren bütün unsurlar ve sağlık sisteminde bu süreçleri kapsayan yaklaşımlar kadın sağlığını, çocuk sağlığı ve doğuma ilişkin tutumları da etkilemektedir. Dolayısıyla kadın ve üreme sağlığı takipleri, sadece doğum sürecine indirgenemeyecek kadar uzun vadeli ve düzenli olmalıdır. Bu sebepten birinci basamak sağlık hizmetleri çok kritiktir. Ne yazık ki birinci basamak sağlık sisteminin yetkililerce belirtilenin aksine düzgün işlememesi, gebe takiplerinin etkin olmaması, yeterli ebe istihdam edilmemesi, üreme sağlığı hizmetlerinde gerileme gibi durumlar, anne sağlığı ve gebelik sürecine ilişkin takipleri olumsuz etkilemektedir. Bu da vajinal doğumda zorluk ve komplikasyon riskinin artmasına neden olmaktadır. Halihazırda özellikle kırsalda ebe, hemşire, hekim sayısı yetersizken üzerine aile sağlığı merkezi ödeme yönetmeliğinde yapılan değişiklikler ile birinci basamakta çalışacak hekim ve ebe bulmakta sorun yaşanacağını da düşünüyoruz. Bunun, süreci daha da içinden çıkılmaz bir hale getireceği öngörülebilir. Sonuç olarak biz sezaryen ile ya da farklı şekillerde ağrısız, indüklenmiş ve fizyolojik şekilde gerçekleştirilebilen doğum eylemimin sadece sayısal şekilde ele alınmasını, kadın bedenine müdahale aracı haline getirilmesini hegemonik buluyoruz. Etkili, bilimsel bir müdahale yöntemi olmadığı kanaatindeyiz.”

SAĞLIK METALAŞTIRILDI

Normal doğumu teşvik için yürürlüğe konulan ek ödeme teşvikini de değerlendiren Kadın Hekimlik Kolu, söz konusu ödeme yönetmeliğini etkili görmediklerini ifade etti: “Ek ödeme teşvik politikasının, bütüncül olarak aktardığımız nedenlerden ötürü, bu duruma bir çözüm getirebileceğini düşünmüyoruz. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneğinin farklı zamanlarda yaptığı açıklamalarda, kamu kurumlarında bu eylem planı öncesinde sezaryen ile doğum ya da vajinal doğum arasında performans ve ödeme açısından bir fark olmadığı, farkın daha çok özel sağlık kuruluşlarında belirgin olduğu ifade edilmektedir. Ülkemizde 2002’den beri uygulanan sağlıkta dönüşüm programı ile sağlık sisteminin özelleştirilmesi, özel sağlık hizmetlerinin teşvikiyle sezaryen ile doğum da dahil olmak üzere birçok cerrahi ve kompleks uygulamaların da artmasıyla sonuçlandı. Aslında bu durumun ortaya çıkmasındaki temel etkenlerden de biri sağlıkta dönüşüm programı oldu.”

KÜRTAJ, KARŞILANAMAYAN ÜREME SAĞLIĞI HİZMETLERİNİN SONUCUDUR

TTB Kadın Hekimlik Kolu, tıbbi uygulamaların iktidarın söylemleri ile baskılanmasını, bu baskı neticesinde yapılan uygulamaların başta kadın ve çocuk sağlığı olmak üzere halkın sağlığını tehdit ettiğini söyledi: “İktidar uzun süredir tüm bu anlattıklarımızın yanında çeşitli ifadelerle kadın bedenine ve nüfus politikalarına bakışını göstermektedir. Hâlâ birçok kamu sağlık kuruluşunda yasal kürtaj süresinde başvuran kadınların geri çevrildiğini, hakkı olan hizmeti kamu sağlık kuruluşlarında alamadıklarını biliyoruz. Kürtaj, karşılanmayan üreme sağlığı hizmetlerinin bir sonucudur. Bu politikalarla kadın sağlığı hizmetleri çıkmaza sokularak kadınların ya özel sağlık kuruluşlarında ya da merdiven altı sağlık hizmeti veren alanlarda çözüm aramasına sebep olunmakta ya da kadınlar istenmeyen sayıda çocuk sahibi olmaktadır. Kısacası tıbbi uygulamaların iktidar söylemleri ile baskı yaratılarak uygulanması; kadın ve çocuk sağlığının bozulması, sağlıksız nesillerin dünyaya gelmesi ve nihayetinde toplum sağlığının bozulması sonucunu yaratmaktadır.”

AİLE ENSTİTÜSÜ İLE NE AMAÇLANIYOR?

İktidarın kadınları sadece aile içinde tanımlayan ve nüfus politikalarının aracı haline getiren yaklaşımlarını kabul etmeyeceklerini ifade eden TTB Kadın Hekimlik Kolu, kadınların kendi için en doğru doğum yönteminden kendi bedenleri ve üreme sağlığı ile ilgili tercihlerine kadar söz sahibi olabilmelerinin en doğru yaklaşım olduğunu ifade ettiler: “Aile Enstitüleri ve Nüfus Politikaları Kurulunun kurulmasına dair karar ile kadınlar; toplumsal, sosyolojik, tıbbi ihtiyaçları dikkate alınmadan aile kavramı içine indirgenmiştir. Ayrıca nüfus artış hızındaki azalma öne sürülerek hem kadınlara hem de sağlık çalışanlarına zorlama, baskı, kontrol getiren uygulamaların hayata geçirilmesi planlanmaktadır. Oysa ki ülkemiz sağlık göstergeleri açısından hâlâ gelişmekte olan ülkeler arasındadır. Anne ölüm hızı, son 10 yıldır yüz binde 12-13’lerde plato çizmektedir. Bebek ölüm hızı ise 2022 verilerinde binde 9,2, 2023 verilerinde ise binde 10 olarak tespit edilmiştir. Bu veriler hâlâ Avrupa ve OECD ülkelerinin çok gerisindedir. Bu nedenle sayısal olarak nüfusu artırmak yerine sağlıklı bir nüfus yaratma odaklı politikalar geliştirilmesinin, toplum sağlığının iyileştirilmesi için öncelik olması gerektiğini düşünüyoruz. Sağlıklı bir nüfus, birinci basamaktan itibaren sağlığa yeterli bütçe, çalışan, sağlık malzemesi ve teçhizatı sunulması, sağlık hizmetinin ulaşılabilir olması ve eşit, nitelikli, parasız bir sağlık sisteminin hayata geçirilmesi ile mümkün olabilir. Ayrıca kadınların kendi bedenleri ve üreme sağlığı ile ilgili bilgilerinin güçlendirilmesi ve kadınların ne kadar çocuk yapacaklarına, kendileri için en doğru doğum yönteminin hangisi olduğuna, hekimi ile birlikte karar verebilmesinin en doğru yaklaşım olduğunu düşünüyoruz.”

KADINLARIN İHTİYAÇLARI DEĞİL AİLE ÖNCELENİYOR

TTB Kadın Hekimlik Kolundan konuştuğumuz hekimler, kadınların üreme ve cinsel sağlığa dönük hizmetler alamamasının pronatalist (Doğum artırımını savunan) politikalar ile sağlıkta dönüşüm programının bir sonucu olduğunu anlattı: “İktidar bir süredir uygulamakta olduğu politikalar ile nüfus artışını planlıyor ve pronatalist bir nüfus politikasını uygulamaya çalışıyor. Bu nedenle üreme sağlığını kadının ihtiyaçları üzerinden değil; aile planlaması üzerinden ele alan, kadını aile içerisinde tanımlayan bir bakış açısının öne çıkması söz konusu. Pronatalist nüfus politikaları ile iktidar kadın üreme sağlığı hizmetleri, çalışma yaşamında kadınların yeri gibi birçok alanda kadınları birey olarak değil; aile içinde var eden çok boyutlu politikalar kurgulama çabasına girmiştir. Bu politikaları kurgularken iktidar, ‘aile dostu politikalar’ adı altında iş yaşamındaki kadınları da hedef alarak ‘aile’ içerisindeki toplumsal cinsiyet rollerinin de pekiştirilmesini sağlıyor. Kadınların çalışma saatlerini ‘anne’ olması ve ev içerisindeki bakım görevlerini yerine getirecek şekilde düzenliyor; kadınlar için esnek, güvencesiz çalışmayı yaygınlaştırıyor.”

EN ÇOK YOKSUL KADINLAR ETKİLENİYOR

Pronatalist nüfus politikalarının en önemli ayaklarından birisinin de cinsel sağlık ve üreme sağlığına yapılan müdahaleler olduğunu açıklayan TTB Kadın Hekimlik Kolu, bu politikaların yarattığı sonuçları şöyle özetliyor: “Doğum kontrol malzemelerinin temini ve lojistik desteği yıllar içerisinde azaltılmış, Sağlık Bakanlığı bu gereksinimlerin temini görevini 2017 yılında il sağlık müdürlüklerine devretmiştir. Pandemi ile birlikte özellikle ihtiyacın daha fazla karşılandığı birinci basamak sağlık kurumlarında sorunlar ve eksiklikler yaşanmaya başlanmıştır. Sağlıkta dönüşüm programı ile yıllar içerisinde birinci basamak sağlık hizmeti veren kuruluşlardan temin edilen doğum kontrol hizmetlerinin yüzde 24’e kadar gerilediği bildirilmektedir. Bu durum, en çok birinci basamaktan hizmet alan yoksul kadınların aile planlaması hizmetlerine erişimi konusunda yaşadığı eşitsizliklerin derinleşmesine neden olmuştur. Doğum kontrol hizmetlerinde yaşanan bu aksaklıkların doğrudan bir sonucu olan istenmeyen gebelikler ve yasal bir hak olmasına rağmen iktidar söylemleri nedeniyle kamu hastanelerinde ‘fiili yasak’ halini alan kürtaj, kadınların kamu dışı özel sağlık kuruluşlarında bu hizmete yönelmesiyle ve bu hizmetin özel sektörde denetimsiz ve yüksek ücretlerle verilmesiyle sonuçlanmıştır. Bu durum ekonomik gücü olmayan kadınların eşitsizliklerle karşı karşıya kalmasına ve kadın bedeninin esasen yeni bir sömürü alanı haline getirilmesine neden olmuştur. Kadın sağlığına yönelik geliştirilen politikalarla sezaryen, isteğe bağlı kürtaj gibi uygulamaların özel sağlık kuruluşlarında daha fazla gerçekleştirilmesinin, özellikle yoksul kadınlar açısından anne ve çocuk sağlığını olumsuz yönde etkileyeceğini, kamuda çalışan hekimleri eylem planının yarattığı baskı ve malpraktis korkusu gibi durumların arasında sıkıştıracağını ve sonuç olarak bu politikaların toplum sağlığını olumsuz etkileyeceğini düşünüyoruz.”

EŞİTLİKÇİ SAĞLIK SİSTEMİ ŞART!

İktidarı kadın bedeni üzerinden şekillendirdiği nüfus politikalarını tekrar gözden geçirmeye çağıran TTB Kadın Hekimlik Kolundan kadın hekimler şunları ifade etti: “Nüfus yoğunluğu, yoksulluk ve alım gücündeki kısıtlılıkların yaygınlığı dikkate alındığında sağlıklı ve kalkınmış bir toplumun nüfus artışı ile olabilmesi mümkün görünmemektedir. İktidarın sağlıklı bir toplum için önceliği, birinci basamak sağlık hizmetlerine daha fazla bütçe ayırmak; malzeme, nitelikli personel teminini sağlamak; kadın ve üreme sağlığına ilişkin hizmetleri ana dilinde, eşit, ulaşılabilir, nitelikli hale getirmek olmalıdır. Mevcut sağlık politikaları topyekûn gözden geçirilmeli, kadın sağlığına kör uygulamalar yeniden düzenlenmeli, kadınların kendi bedenleri, yaşamları ve üreme tercihlerinin ve gereksinimlerinin dikkate alındığı modeller uygulamaya geçirilmeli ve bu hizmet kamusal olarak sağlanmalıdır.” 

Fotoğraf: Pavel Danilyuk/ Pexels

İlgili haberler
Normal doğum teşviki için ek ödeme: ‘Normal doğum...

Sağlık Bakanlığı, sağlık çalışanlarına doğum oranlarına bağlı ek ödeme düzenlemesi getirdi. SES MYK...

Aile Bakanı’ndan düşen doğum hızına öneri: ‘Kadını...

Göktaş ülkede doğum hızının azalmasının ve demografik değişimin “alarm” niteliğinde olduğunu NTV'de...

Metal işçisi kadınlar: ‘Doğum teşviki değil, eşitl...

Birleşik Metal-İş Sendikası Kadın Komisyonu, düzenlediği basın açıklamasında doğum teşvik paketine t...