AKP ve MHP’nin ‘dezenformasyonla mücadele’ iddiasıyla hazırladığı ve basın meslek örgütlerinin ‘sansür yasası’ diyerek başından beri karşı çıktığı ‘Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ Meclisten geçti.
Sansür yasasının en kritik maddesi olan, “Gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yaymaya” 3 yıla kadar hapis cezası getiren 29. maddesi de TBMM Genel Kurulunda görüşülerek kabul edildi.
Yasa teklifinin Mecliste kabul edilen 29. maddesine göre “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse” 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak.
Biz de Ekmek ve Gül olarak kadın Bianet Kadın ve LGBTİ+ Haberleri Editörü Evrim Kepenek ile Jinnews Editörü Nişmiye Güler ile Yazar Süreyya Köle “Sansür yasası kadınları, kadın gazetecileri, her ay kadın cinayetleri verileri paylaşan kadın örgütlerini nasıl etkileyecek?” sorusu üzerinden değerlendirdi.
‘ŞİDDET HABERLERİNİN BASINA YANSIMASI ZORLAŞABİLİR’
Her ay kadın cinayetlerine yönelik veriler açıklayan kadına yönelik şiddet, çocuk istismarı haberleri yayınlayan internet haber sitelerinden biri Bianet. Bianet Kadın ve LGBTİ+ Haberleri Editörü Evrim Kepenek yasanın kendilerini nasıl etkileyeceğine dair şu cevabı verdi:
“Bu soruya çok yönlü yanıt vermek mümkün. Birincisi, verilerin yansıması, ikincisi de yansıyan verilerin sansürlenmesine ilişkin. Bizim hazırladığımız erkek şiddeti çetelesi verileri, basına yansıyan verilerden oluşuyor. Yani devletin resmi kaynaklarına dayalı bir çetele değil. Bu bilgiden hareketle, eğer istismar, şiddet haberleri basına yansırsa bianet çeteleye de yansır. Yani, bir erkek bir kadını taciz ettiyse, isterse bu haberi kaldırtabiliyor veya taciz sadece iddia boyutunda kaldığı için haber dahi olamıyor. Özellikle çocuk istismarı haberlerinde, aile içi istismarlarda, basına yansımayan çok vaka oluyor. Gazeteciler iddia düzeyindeki haberi ellerinde raporlar da olmasına rağmen yayına hazırlamıyor kimi zaman. Halihazırda durum böyle işlerken, bu yasa ile birlikte erkek şiddeti haberleri de çok olamayacak, haber olamayınca bianet çetele açısından veriye de dönüşme imkanları olmayacak. Haber yoksa veri yok gibi bir durum olacak.”
İkincisi de bir şekilde haberler yapıldı ve verileri basından topladık diyelim, bu sefer de resmi rakamlar dışındaki sayılarla farklılık gösterdiği için bir “dezenformasyon yapıyorlar” ithamı ile karşılaşabiliriz. Zaten karşılaştığımız bir durum. Defalarca çetelenin yayından kaldırılmasını istediler. Çocuk istismarı vakalarında “müftüleri” hedef gösterdiğimizi vs. iddia edip muhafazakâr basınca hedefte gösterildik.”
‘KADINLARA, ÇOCUKLARA ‘SUS’ DEMENİN BAŞKA BİR YOLU’
“Meselenin bir de şöyle bir boyutu var. Kadınlar zaten birçok konuda kendisini kapatıyor, ‘bir vukuata gitsem adım çıkar, adliyeye gitsem sorun çözülmez bir de başıma dert alırım, basına gitsem herkes öğrenir ailem öğrenir” vs. gibi gerekçelerle konuşmuyor, konuşamıyor. Bir “susturulma” operasyonuyla karşı karşıya kalıyor kadınlar, lubunyalar. Bu yönüyle hakkını arayamayan, kendini ifade edemeyen, bu cesareti gösteremeyen çok kadın ve lubunya var. Bir kadın başına gelen cinsiyetçi veya ayrımcı bir söylemi açıkladığında, bir erkeğin şiddetini anlattığında ‘Zamanında anlatsaydın, üzerinde ne vardı? Neden şimdi konuştun? Buradan ne prim alıyorsun?’ gibi tepkilerle karşılaşması mesela bir susturma. Bu yaygın yaklaşım kadınlar açısından bir yanıyla yasalaşmış oldu. Kadınlara ‘sus’ demenin başka bir yolu, yöntemi.”
“Şu konuya da dikkatinizi çekmek isterim. Meclisten geçen Sansür Yasası’nı halkın haber alma habercinin haber yapma hakkının ötesinde bir de kadınlar açısından düşünmek lazım. İstismar haberlerinin yayından kolayca kaldırtılabileceğini bilen istismarcı erkeklerin bundan cesaret alacağını düşünüyorum. Her yasak kendi suç alanını oluşturuyor baktığımızda. Yani haberleri yasaklamak, gerçekleri yasaklamak, kimin yararına olur diye düşündüğümüzde, sorunun yanıtı bize sansür yasasının kimin zararına olduğunu gösteriyor. Sözünü ettiğim sorunun yanıtı da bu yasadan en fazla etkilenecek kesimlerden birinin de kadınlar ve çocuklar olduğunu gösteriyor. Detaylandırmak gerekirse, vakaları yok sayarak, haberleri sansürleyerek, yerelde veya metropollerdeki kadına yönelik hak ihlallerini yazmamak, devletin söylediği en ufak bir bilginin aksini söyleyen haber yapmak, çocukların kadınların seslerinin duyulmasına engel olmak demek… Yasa kadınlar için haber yapılamaması demek, sesinin duyulmaması demek… Haber yapılamaması demek de mahkeme üzerinde kamuoyu oluşturamamak demek, ayrıca haber yapılamaması demek eğer bir suç varsa onun devam edeceği ve cezasız kalma ihtimali olması demek… İstismarcı erkek deşifre edilmeyeceğini bildiğinde neden daha fazla suç işlemesin? Tacizci bir erkek bir kadının onu sosyal medyada ifşalamasının yasak olduğunu bildiğinde düşündüğünde neden aynı suçu işlemekte bir sakınca görsün? Üstelik kendisini ifşa eden bir kadını ve gazeteciyi de cezalandırtabileceği bir yasa varken... Bu yasa, potansiyel failleri cesaretlendiren bir noktada duruyor maalesef. Bu nedenle veriler özelinde de düşünürken sansür yasası evet bizleri ve kadın örgütlerini, feminist çalışmalar yapan kesimleri, lubunyaları çok daha güçlü etkileyecek, fakat bizlerin de bir tecrübesi var. Bir şekilde haber kaynaklarımızın sesini duyurmayı başarırız diye düşünmek istiyorum…”
“Hakkımda açılan bir davadan bahsetmek istiyorum size. Selçuk’ta bir babanın kendi çocuğunu istismar ettiği yönünde iddia var. Bu konuda hastane raporları vs. var hatta, dava açılıyor. Erkek tutuklanıyor. Sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor. Tüm bu süreçleri aşama aşama haber yaptım her biri haber değeri taşıyordu. Sadece tutuklamayı değil serbest bırakılmayı da haberleştirdim. Asla çocuğun ismine babanın ismine yer vermedim fakat bu erkek hakkımda “iftira” suçunu işlediğim iddiasıyla dava açılmasını istedi. Haberde adı dahi geçmiyor. Sonuç olarak hakkımda dava açıldı. Oysa raporlara dayalı yapılan iddia haberleri Türkiye’nin ve dünyanın her yerinde haberdir. Yani ben bu haberi, ‘komşudan, kahveden, enişteden, şuradan, buradan’ kulaktan dolma bilgilerle yapmadım, birden fazla raporu, farklı alanlarda birçok doktora yorumlatarak, teyitleşerek haber yaptım. Bir iddia haberi olmasına rağmen ve erkeğin adı geçmemesine rağmen dava açıldı. İşte bu sansür yasası ile böylesi haberleri de yapamayacağız. Biliyorsunuz, bu konuda kamera görüntüsü, ses kaydı bulmak zor. Kanıt bulmak zor. Bir erkeğin bir kadını taciz ederken, bir çocuğu istismar ederken kamera kaydı tutmasını beklemiyorsunuz sonuçta. Bu nedenle kanıtlanması kesinleşmesi çok zor böyle vakaların. Bu da habercilerin zaten az haber yapılan bir konuda daha az haber yapmasına neden olacak. Yüzde yüz garanti kanıtlı haber yapmak gerekiyorsa, hakikatin maddi boyutunu ortaya çıkarmak mahkemenin görevi. Gazeteci güçlü bulgulara dayanan iddiayı haberleştirebilir. Eğer gazeteciden sadece kanıtlı yüzde yüz doğru haberlerin yapılması isteniyorsa mahkemeler neden var? Savcılar neden var? Gazeteci ‘yüzde yüz bu doğrudur tutuklasın veya serbest bırakılsın’ desin o zaman? Öyle bir sistem yok. Öyle bir gazetecilik yok. İddia haberleri savcılar araştırsın, mahkemeler hakikati açığa çıkarsın diye yapılır. Ancak o zaman iddialar gündemleşir, kamuoyu baskı kurar ve mahkemeler, savcılar bu konuyu gündemlerine almak zorunda kalır.”
‘GELECEK GÜNLER BİZİM İÇİN YARATICI OLACAK’
Yasaya dair bir açıklama edebiyatçılardan geldi. 211 edebiyatçı ve yazar yasaya karşı, “Edebiyatçı ve yazarlar olarak ülkeyi derin bir karanlığa boğacak sansür yasasını reddediyoruz. Zorbaların yalanına karşı, halkın ve dünyanın hakikati” açıklaması yaptı. 221 yazardan biri de Süreyya Köle. Köle şöyle konuşuyor:
“Kadın olmak elbette önemli ama biz yazarlar olarak öncelikle cinsiyetsiz bir tavır içerisindeyiz. Faşizm denilen kavram doymak bilmeyen obur bir yapı, ta ki çatlayana kadar kendini büyüten, besleyen bir yapı. Ama bazen o lokma boğaza oturabilir ve o lokma faşizme soluk aldırmayabilir. Bize şu an dezavantaj gibi geliyor sansür yasası, bizim sonumuz gibi görülebilir. Ancak tam tersi bizim yazarlık yönümüzü çok daha fazla kamçılayabilir, kışkırtabilir. Şu an herkes normal koşullarda yaşamıyoruz ama yine bu durum da göreceli, biz biraz daha şu an durgun sulardayız. Eğer o sırada bir çalkantı oluşursa herhalde bu bizi daha yaratıcı kılacaktır. Bir söz vardır ‘Faşizm mizahın gübresidir’ diye; muhtemelen biz derdimizi anlatmak için daha zekice yollara başvurmaya başlayacağız. Bunu biz Gezi’de deneyimledik, Dolayısıyla şu an engellemek için devreye konulduğunu düşündüğümüz bu sansür yasası sanıyorum biz yazarları daha yaratıcı, daha verimli kılacaktır. İktidarın bence bir kez daha gözden geçirmesi gerekir bu kararlarını. Çünkü yazarlar, sanatçılar için temelde özgürlük olmazsa olmazıdır. Eğer o özgürlüğe bir yerde ket vurulursa o özgürlük alanını yazarlar mutlaka oluştururlar. Bu noktada dolaylı anlatıma giderler, mizaha sığınırlar ama bir şekilde diyeceklerini mutlaka derler. Be şu bir gerçek, yazdıklarımız kalır. İktidarlar gidicidir. O anlamda çok kaygılı değil, açıkçası heyecanlıyım. Çünkü gelecek günler bizim için çok kışkırtıcı ve yaratıcı olacak. Öyle düşünüyorum.”
‘BUNDAN SONRASI İÇİN DAHA GÜÇLÜ BİR BİRLİK KURULABİLİR’
Ajansları 41 kez kapatılan, pek çok baskıya maruz kalan, haber müdürleri, editör ve muhabirleri tutuklanan Jinnews editörü ve Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu (MKGP) üyesi Nişmiye Güler ise kadın yayıncılığı açısından şöyle değerlendirdi yasayı:
“Zaten yıllardır bu ülkede kendini muhalif olarak tanımlayan basın üzerinde sansür vardı. Bu sansür yeni olan bir şey değil, fiili olarak durum buydu. Artık yasal bir zemine bürünmüş oldu. Kadınlara, kadın haberciliğine yansıması da haberlere erişim engellerinin getirilmesi biçiminde olacaktır. Bugüne kadar taciz, tecavüz, istismar haberleri yapan, bu olayların faillerini açığa çıkaran en fazla kadın gazetecilerdi. Kadın katliamlarının verisini paylaşan yine kadın gazeteciler, kadın ajansları. Bu yasa ile haberlere artık istedikleri zaman erişim engeli geçirebilecekler. Haliyle bizim çalışma alanımızda da belirli noktalar kısıtlanmış, daralmış olacak. Kendi yarattıkları failler var ve bu failleri de korumak için böyle bir yasa çıkardılar.
Yasaya karşı iyi bir muhalefet de oluşturulamadı, yeterince bir birlik kurulamadı bu nedenle bu yasa kolaylıkla geçti. Kürt basını, Kürt gazeteciler çok uzun zamandır baskı altında, pek çok haberleri dolayısıyla ceza alıyor, tutuklanıyor. Bizler yıllardır bu baskıları yaşıyoruz ve yeterince tepki verilmedi bu duruma. Şimdi tüm basını susturmaya çalışıyorlar, yandaş yapmaya çalışıyorlar. Belki bundan sonrası için bir birlik kurulur işte, bundan sonra güçlü bir ses, güçlü bir tepki verilir. Biz kadın gazeteciler bu baskılara tabii ki boyun eğmeyeceğiz, bir köşeye çekilip durmayacağız. Haber yapmaya, gerçeği halka ulaştırmaya devam edeceğiz.”
Fotoğraf: Onur Kavak/Evrensel
İlgili haberler
Sistematik sansür ve ‘Çocuk Dostu’ kitaplar
1093 kitabı ‘güvenli’ diye tanıtırsanız, diğer yüz binlercesini okuyan ya da okutanın her şeyden önc...
Sezen Aksu'ya Erdoğan'dan tehdide varan açıklama,...
Sezen Aksu'yla ilgili isim vermeden konuşan Erdoğan, tehdide varan açıklamasında 'Hz. Adem efendimiz...
Kadın gazetecilerden baskıya ve sansüre karşı müca...
Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu, 24 Temmuz Gazetecilik ve Basın Bayramı’na ilişkin ‘24 Temmu...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.