İstihdam paketi kadın işçiler için daha çok hak kaybı demek!
Gerek yaş grubu itibarıyla gerekse de belirli süreli iş sözleşmesinin kadın işçilerde daha yaygın kullanılması ile bu kez kadın emekçilerin kıdem tazminatı hakları gasbedilmek isteniyor!

Kaygıyla dinlemeye başladığımız; “ …Dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 salgınının istihdam üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması...” gibi başlayan cümleler, salgın döneminde en çok duyduğumuz ifadeler oldu. Kaygıyla dinliyoruz çünkü salgının istihdam üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılmasının ne anlama geldiğini de, alınan “tedbirler”in neler olduğunu da yaşayarak gördük. İşçinin onayının ortadan kaldırıldığı zorunlu ücretsiz izin uygulaması, kısa çalışma adı altında emeğin daha düşük ücrete tabi kılınması, telafi çalışmasının zorunlu hale getirilmesi... Bu yüzden, istihdam üzerindeki olumsuz etkilerin azaltılması diye söze başyalan cümlelere daha bir dikkatli yaklaşmalıyız. Zira ilk akla gelen, “Acaba bu kez işçilerin emekçilerin haklarında ne gibi kısıtlamalar olacak, hangi yasal kazanımlar, ‘olumsuz etki’ olarak işverenler için tırpanlanacak” oluyor.  

16 Ekim 2020 tarihinde Meclise sunulan “İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” de aynı ezber ifadelerle başlıyor. İstihdam, sosyal devlet ilkesi, istihdamda devamlılık... Ama kanun teklifinin gerekçesinde ağza bir parmak bal çalan bu ifadeleri geçip, maddeleri okuduğunuz zaman, çalışma hayatının en temel haklarının dahi kaldırılmak istendiğini görüyorsunuz.


KADINLAR İÇİN EMEKLİLİK MEZARDA BİLE HAYAL!

Yapılmak istenen değişiklikleri kadın emekçiler için tek bir cümle ile özetleyebiliriz aslında: Artık sosyal güvenceli bir işte çalışarak ‘mezarda dahi’ emekli olmak hayal.

Çalışma hayatına katılmak, kendi ekonomik özgürlüğüne sahip olmak, kadınlar için ülkemizde her zaman engebeli yollardan geçiyor. Kadın istihdamının daha geride olduğu ve yıllar itibarıyla da kadınların iş gücüne katılım oranlarının daha da azaldığı yapılan istatistiklerde de ortada. Ev işleri, çocuk bakımı, yaşlı bakımı, eğitim durumu, erken evlilik vb. daha birçok engel, kadınların çalışmasını daha da güçleştirmek için art arda dizilirler. Tüm bunların yanında siyasi iktidarın, kadınları sadece ailenin bir unsuru olarak ev içine hapseden ‘Üç çocuk yapıp, bakmak’ üzere buyrukları salık vermesi de eklenince, çalışmanın sadece kadın için bir ekonomik özgürlük olarak değil, bunun yanı sıra öz güvenlerini sağlayan ve toplumsal hayata birey olarak katılabilmelerine de olanak veren bir alan olarak görüyoruz.

Özellikle ekonomik kriz koşullarında, kadın emekçiler açısından daha yakıcı ve eşitsiz sonuçlar doğuran çalışma hayatı, kadınların maruz kaldıkları ayrımcılığın devamını da artırarak getiriyor. Krizin nedeninin dahi çalışma hayatına katılan kadınlar olarak söylendiğini unutmuyoruz mesela.

Giderek ağırlaşan koşullarda çalışmak durumunda kalan kadın emekçilerin iş yükü Kovid-19 salgını ile daha da ağırlaştı. Bunu kendimiz de günlük hayatımızdan biliyoruz. Evde hasta olan veya karantinada olan bireylerin bakımı, ihtiyaçlarının karşılanması, okula gitmeyen evde kalan çocukların bakımının yanı sıra ayrıca eğitimleri, temizlik, yemek, sağlıklı beslenme hep kadınların üzerine yüklenip boca edildi.

Salgın sürecinden olumsuz yönde en fazla etkilenen kadın işçiler oldu. DİSK-AR’ın temmuz 2020 TÜİK verilerinden yapmış olduğu hesaplama, kadınların Kovid-19 döneminde istihdamdan daha fazla çekilmek zorunda kaldığını gösteriyor. Erkeklerin iş gücüne katılım oranı nisan 2019’da yüzde 71.8 iken aynı dönemde kadınların iş gücüne katılım oranının yüzde 34.5 olduğunu gösteren raporda, nisan 2020’de ise erkeklerin iş gücüne katılma oranı yüzde 65.5 olurken, kadınların iş gücüne katılma oranı yüzde 29.2 olarak belirlendi. Nisan 2019’da yüzde 29.2 olan kadınların istihdam oranı ise nisan 2020’de yüzde 25.3’e geriledi.

Tüm bu tabloda belirlenen duruma, “İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” ile getirilen ise, kadınlar için daha fazla eve kapanma, çalışma hayatında silikleşme ve kaybolmadır.


KANUN TEKLİFİ SOSYAL GÜVENLİK HAKKINI ORTADAN KALDIRMAYI HEDEFLİYOR

Sosyal güvenlik anayasal bir haktır. Anayasa’nın 60. maddesinde, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğu ve devletin bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alacağı düzenlenir. Ancak, getirilen kanun teklifi, anayasal nitelikte olan bu hakkı açıkça tanımıyor, üstelik ortadan kaldırmayı teklif ediyor. Şöyle ki, genel kural hiçbir dönem sigortasız çalıştırmayı kabul etmezken, kanun teklifi ile sigortasız çalıştırdığını kabul eden işverenlere; değil yaptırım uygulanması, idari para cezasının uygulanmayacağı, sigorta primi tahakkuk ettirilmeyeceği düzenleniyor. Ayrıca çalışanlar için de “Hizmetleri Sosyal Güvenlik Kurumuna bildirilmeksizin çalıştırıldığı işveren tarafından kabul edilenlere, işveren tarafından bu şekilde çalıştırıldıkları döneme ilişkin olarak ücret ve ücrete bağlı haklar hariç olmak üzere diğer haklarından feragat etmiş̧ sayılır ve bu şekilde çalıştırıldıkları dönemde ilgili mevzuatı uyarınca daha önce yararlanmış̧ oldukları sosyal yardım ve diğer haklar borç çıkarılmaz” hükmü de ekleniyor. Anayasal bir haktan feragat edilmesi mümkün olamayacağı açık olmasına rağmen, böyle bir düzenlemenin yer almış olması, kanunu teklif eden vekillerin “olumsuz etki” denilen hususlardan, işçilerin en temel hakkının ortadan kaldırılmasını kastettiklerini anlıyoruz bizler de. İstihdam edilen kadınların yüzde 41.3’ünün yani her 10 kadından 4’ünün kayıt dışı çalıştığını göz önünde bulundurduğumuzda, böyle bir kanunun kadınlar açısından kayıt dışı çalışmayı daha da artıracağını söylemek için müneccim olmaya gerek yok.

İSTİHDAM PAKETİ NE GETİRİYOR, NE GÖTÜRÜYOR?
Bizden önceki çalışan nesiller, bir işyerinde sigortalı olarak çalışmaya başladıkları zaman emekli olacaklarını bilebiliyor, ikramiyelerini hesaplayabiliyorlardı. En azından emekli olup maaşlarını alabilmeleri söz konusuydu. 5510 sayılı Kanun ile bu durum hem prim gün sayısının artması hem de emeklilik yaşının 65’e çıkarılması ile çalışanlar için giderek bir hayale dönmeye başladı. Kanun teklifi ile getirilmek istenen bir diğer düzenleme ise, yine çalışanların belli bir yaş sınırı içinde olması halinde uzun dönem sigorta primlerinin işverenler tarafından yatırılmamasına ilişkin düzenleme. Yani çalışsanız bile bu çalıştığınız dönem emeklilik için sayılmayacak. Kanun teklifinin 32. maddesine göre, 25 yaşın altında olanlar için, part-time olarak ay içerisinde 10 günden az çalışmaları halinde uzun vadeli sigorta primi dediğimiz emeklilik için geçerli olan primleri işveren tarafından ödenmeyecektir. İşverenler sadece çalıştırdıkları gün kadar meslek hastalığı, iş kazası ve genel sağlık sigortası primi ödeyecekler, uzun vadeli sigorta ödemesini ise işçi isterse kendisi yapacaktır. Türkiye’de her 10 hanenin 4’ünde kadınların hiç tam zamanlı çalışmadığı ve çalışan kadınların ise sadece yüzde 32.9’unun tam zamanlı çalıştığını ortaya çıkaran istatistiklerle birlikte, kadın emekçilerin emekli olmak için hiçbir beklentisi kalmayacaktır. Kadın işçiler, her yaş grubunda erkeğe bağımlı, güvencesiz işlerde çalışmaya mahkum edilmektedirler.
Kadınların istihdam edilmelerinde kullanılan en yaygın iş sözleşmesi biçimi belirli süreli iş sözleşmesi. Yani 2 milyon 596 bin kadın geçici işte çalışıyor ve iş sona erdiğinde işsiz oluyor. Ayrıca, geçici, belirli süreli işlerde çalışan kadınların kayıt dışı çalıştırılma oranı da yüzde 45’i bulduğu DİSK- AR’ın araştırma raporunda yer alan sonuçlardan biri. Bir kişinin belirli süreli iş sözleşmesi ile çalışması halinde, sözleşmenin sona ermesi halinde kıdem tazminatı hakkının da olmayacağı anlamına gelir. Ancak, İş Kanunu, işverenlerin bu durumu kötüye kullanmasının önüne geçebilmek için zincirleme yani birden fazla belirli süreli iş sözleşmesinin yapılması halinde bunu belirsiz süreli kabul edip, böyle durumlarda işçinin kıdem tazminatına hak kazanmasına olanak tanımıştır. Buna ilişkin yargı kararları bu yöndedir. İşte bu kanun teklifi ile getirilen bir başka düzenleme de, işverenler için 25 yaşını doldurmayan veya 50 ve üzeri yaşta olan işçilerle belirli süreli iş sözleşmesi yapılabilmesidir. Yaşla sınırlandırılan bir tuhaf sözleşme getirilmeye çalışılıyor. İki defa üst üste sözleşme yapılabileceği belirtilen bu 2 yıl sonunda işten çıkarıldığında, bu işçilerin işe iade hakkı olmayacağı gibi kıdem ve ihbar tazminatı da talep edemeyecekler. Gerek yaş grubu itibarıyla gerekse de belirli süreli iş sözleşmesinin kadın işçilerde daha yaygın kullanılması ile, bu kez kadın emekçilerin kıdem tazminat hakları gasbedilmek isteniyor.
Salgın koşullarının işçilerin haklarının giderek daha çok budanmasının gerekçesi yapılması, güvencesiz, kayıt dışı çalışma koşullarının öncelikle kadınların çalışma hayatında daha da çok hak kayıpları yaşayacağını gösteriyor. Ve yine bu duruma en büyük itirazın da biz kadınlardan gelmesi gerekiyor: Güvenceli, tam zamanlı, eşit işe eşit ücret talebini her zamankinden daha fazla savunmak...


İlgili haberler
DOSYA: Kadınların emeklilik hakkı ve doğum borçlan...

Doğum borçlanması yine gündemde... Emekli olmak için gereken yaşı doldurdunuz. Ama prim gün sayısını...

Tüm kadınlara güvenceli iş ve emeklilik hakkı!

‘Emekliliğin herkes için koşulsuz bir vatandaşlık hakkı olması, uzak bir hayal ya da gerçek dışı bir...

İstihdam Kalkanı Paketi: Kadınların emeklilik hakk...

İstihdam paketiyle birlikte; kadınların 25 yaşından önce çalışmaları emeklilik hakları için bir anla...