Cinsiyet eşitsizliğinin yıllara dayanan biçimleri, eşitsizliği kalıcılaştırma araç ve yöntemleri kadınların hayatlarını biçimlendirirken bireyselmiş gibi görünen, ama son derece toplumsal ve ortak olan problemlerle kadınların hayatlarını çevreler. Bu çok kişiye özgüymüş gibi görünen/ gösterilmeye çalışılan, ancak son derece yaygın ve de kadınlık durumunun ortak problemlerinden biri de kadınların hayır demekte, kendi isteklerini ifade etmekte, ifade ettiğinde ise kabul ettirmekte zorlanıyor olmalarıdır.
Eşine, anne-babasına, yakın çevresine, patronuna, hatta bazen çocuklarına hayır diyememek… Bazen hayır diyebileceğimizi, böyle bir seçeneğimizin de olabileceğini bile hissetmemek… Bazen sevgi, fedakarlık gibi ideallerle hayır sözlerimizi sessizce içimize akıtmak, içimizde susturmak… Bazen dolaylı olarak utangaçça ve sessizce hayır demek, anlaşılmayı beklemek; duvara çarpmak, belki tekrar denemekten vazgeçmek… Belki de ısrar etmek, yüksek sesle ‘hayır’larımızda ısrar etmek, bedeller ödemek…
Birçok farklılık gösterse de ne kadar ortak ve sadece bugüne özgü olmadan yaşadığımız problemlerden biri. Belki ilk bakışta önemsiz gibi görünen, ama toplamda hayatın kontrolünün günlük yaşamdan başlayarak toplumsal yaşamın biçimlendirilmesine kadar kadınların elinden alınmasının inceleştirilmiş yöntemlerinden biri olsa gerek kadınlara ‘hayır’ demeyi unutturmak, unutturmak istemek...
Başkalarının istek ve beklentilerine göre yaşamlarını biçimlendirmenin araçlarından biri. Kâh günlük küçük kararlarda, kâh hayatımızın biçimlenmesine yön verecek daha devasa kararlarda kontrolü kadınlara bırakmamak. Her gün eşinin istediği yemeği yapan, kendi önceliklerini unutan; ailesi istedi diye a kişisiyle evlenen, babası istedi diye b mesleğini seçmek zorunda kalan, eşi istedi diye işini bırakan, partneri istemiyor diye kendi istemediği halde kürtaj yaptıran, kocası istiyor diye a partisine oy vermek zorunda kalan kadınların sayısı kendi çevremizde bile oldukça fazla değil mi?
Bazen farkında olarak, bazen olmayarak, bazen rızamız kazanılarak, bazen zorla, bazen mücadele ederek, bazen boş vererek, kendimizi unutmak, hayatlarımızı başkalarının isteklerine feda etmek…
KADINLARDA DEPRESYON NEDEN BU KADAR YAYGIN?
Kadınlar arasında depresyonun yaygınlığı, psikolog/psikiyatriste gitme ve çeşitli psikiyatrik ilaçlar kullanma sıklığı çokça konuşulan konulardan. Aynı zamanda bu konuda bildiğimiz şeylerden biri de, kadınlarla yapılan görüşmelerde karşılaşılan “ortak dertlerden” birinin işte bu “hayır diyememe” mevzusu olduğu.Kadınlar kimi zaman farkında olarak bu dertlerini konuşmayı kendileri talep ederken, kimi zaman böyle bir sorun yaşadıklarını görüşmeler yaparken farkına varabiliyorlar. Yine dost paylaşımlarında, gün sohbetlerinde, kadınların dayanışma guruplarında da doğrudan ya da dolaylı olarak ortaya saçılan ortak dertlerden biri oluveriyor “hayır deme-diyememe” derdi. Hâl böyle olunca birçok psikologun da farklı bakış açılarıyla çalışıyor olsa da tedavi süreçlerinde kadınlarla çözmeye çalıştığı meselelerden biri ‘hayır demeyi’ öğrenme oluyor. Farklı bakış açılarıyla diyoruz, çünkü bazı yaklaşımlar bu sorunu bireysel sorunlar olarak kodlayıp, kişilik özellikleri ve bireyselleştirilmiş kaygılar-korkular ile açıklıyor. Toplumsal arka planı gözeten ve toplumsal cinsiyeti dikkate alan yaklaşımlar ise problemi kadınlık durumunun ortak bir derdi olarak görerek, bunun altını çizerek sorunu açıklıyor.
FITRATTAN DEĞİL ROLLERDEN
Bu ortak problemi hayatlarımıza yerleştiren elbette kadınların fıtratı ya da bireysel özellikleri değil. Kadınlara yüklenen toplumsal cinsiyet rolleri ile uyumlu olarak kadınlardan beklentiler, çocukluktan itibaren bu rollere uygun olarak yetiştirilme biçimi, eğitimin içeriği-cinsiyetçiliği kadınları istediğini bilen, istediğini söyleyen, bildiğinin peşinden giden değil; kendinden bekleneni kabullenen, rolleriyle uyumlu olmayı salık veren, sessizliği öğütleyen, başkaları için yaşamayı yüce bir değer olarak sunan, tersini ise reddeden bütün bir sistemin kendisi. Bu sistem içinde öğretildiklerimiz.Başka türlü, doğal bir refleks olarak istediğini ifade eden, istemediği şeyleri yapmaya direnen çocuklardan böyle kendi isteğini bilmeyen bireyler yaratma, erkekler ve kadınlar arasında bunun farklılaşmasını açıklamamız mümkün de değil.
TESADÜF DEĞİL
‘Hayır deme’yi ortak dertlerimizden biri haline getiren başka bir yön ise, hayır demeye adım attığımız, hayatımızın kontrolünü elimize almak için harekete geçtiğimiz durumlarda karşımıza çıkıyor. Kontrolü elinden bırakmak isteyen her türlü otorite, kadınları vazgeçirmek için bu kez farklı yöntemlerle harekete geçiyor. Bazen ‘hayır’ sözümüzü duymazdan gelmek, sesimizi sessizlikle boğmaya çalışmak oluyor denenen seçenek. Yeniden ikna ederek kabullerimize dönmemiz isteniyor. Görmezden gelme, yok sayma, kadınların gerçeğini çarpıtma ve kabul etmeme oldukça politik ve bilinçli olarak işleyen bir mekanizma olarak karşımıza çıkıyor.
Kadınların hayır sözünün aslında hayır anlamına gelmediği propagandası ve pratiğinin bu politikanın en sistematik işleyen hallerinden birisi olduğunu biliyoruz. Cinsel şiddet karşısında hukuk sistemi de dahil; kadınların iradesini yok sayan, tanımayan, hiçleştiren ve kadınları yıldırmaya kilitlenmiş bir devlet sistemi ile cebelleşmek bu nedenle ne sadece ülkemize özgün, ne de tesadüf. Kadınların taleplerini ifade ettiği sloganlarının içine “Hayır hayır demektir” talebini yerleştiren de, çeşitli ülkelerde “Hayır hayır demektir” başlığı ile kampanyalar düzenlenerek yasal düzenlemeler için mücadele etmeyi gerekli kılan tam da bu yok sayan mekanizmalar. Yani hayır demek için adım attıktan sonra bunu kabul ettirmek ayrı bir mücadele anlamına geliyor.
‘HAYIR’ SÖZÜNDE ISRAR ETMEK
Kadınlar hayır iradesinde ısrar ettiği noktada kadınları tekrar kontrol altına alma mekanizmalarından en yaygın olanı, her türlü şiddet devreye girmeye başlıyor bu defa. Erkekler tarafından öldürülen kadınların içerisinde ayrılmak istediği erkek tarafından öldürülen kadınların önemli bir oran tutuyor olması, kendi hayatını kendi istediği gibi yönlendirmeye yönelen kadınların nasıl bir şiddet tehdidi ile karşı karşıya olduğunun sadece bir örneği. Kadınlara dayatılan toplumsal ve ekonomik yaşam koşullarına razı gelmeyerek, “Hayır, kendi istediğimi koşulları istiyoruz” diyen kadınların da devletin şiddet mekanizmalarıyla nasıl yüz yüze geldiğinin çokça örneğini her gün yaşıyoruz.
Hayatının kontrolünü eline almak isteyen bir kadının ilk adımı hayır demeye başlamak oluyor. Kontrolü elimize almak, hayatlarımızı değiştirmek, içinde yaşadığımız sistemi tüm kadınlar için hep birlikte değiştirebilmek için ilk adımımız ‘hayır’ demek.
Kendi istediğini, kendi işine geleni bize dayatan her kişiye ve bu sistemin tamamına karşı hayır sözümüzde ısrar etmek, sözlerimizi ortaklaştırmak, ortaklaştırdığımız sözleri örgütlemek, örgütlediğimiz sözün arkasında durmak, birlikte mücadele etmek…
İlgili haberler
İsviçre’de kadına oy hakkı: Trajikomik bir refer...
İlk kez “Biz de karar vermek istiyoruz, kanton yasası değişsin” diyen Zürihli kadınlar, 1868’de oy h...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.