Güvenli kentler için aydınlık sokaklar yetmez
Doç. Dr. Nilgün Çolpan Erkan ile kadınların kamusal alanda yaşadığı kaygıların temelini ve kadınlar için güvenli mekanların nasıl mümkün olacağını konuştuk.

Her yaşanan kadın cinayetiyle, cezasızlık haberiyle kadınlar kendilerini yaşamın her anında ve her alanında; üniversite kampüsünden evine, sokaktan ofise güvende hissetmediklerini ifade ediyorlar. Kadınların yaşadığı mahallelerde bile güvensiz hissetmesinin farklı boyutları var. Sokaklarda kadınların bu kaygılarının nasıl arttığını, kadınların daha güvende hissetmeleri için yapılabilecek mekânsal düzenlemeleri Doç. Dr. Nilgün Çolpan Erkan ile konuştuk.

KADINLAR İÇİN GÜVENLİ MEKANLAR MÜMKÜN!

Kadınların güvenle var olabileceği, güvende hissedecekleri kamusal alanların sağlanması için nasıl mekansal değişikliklere ihtiyaç var?

Bakmamız gereken yer, suç korkusu. Suç korkusu söz konusu olduğunda kadınların ayrı bir pozisyonu var çünkü suç korkusuna en başta kadınların, sonra yaşlıların, daha sonra çocuklar gibi nüfusun kırılgan kesimlerinin maruz kaldığını gözlemliyoruz.

Mekânsal faktörlere baktığımızda suçu önlemekle suç korkusunu azaltmanın birbirine benzer, kimi zaman üst üste örtüşen tedbirleri olduğunu görüyoruz. Buna da topluma, mekana ve coğrafyaya göre bakmak gerekiyor. Evet kadınlar daha çok suç korkusu hissediyor ama mekanı düzenlerken kentte yaşayan her kesimin güven duygusu içinde var olmasını sağlayacak koşulların inşa edilmesi gerektiğini söylemeliyiz. Toplumun kırılgan grupları kentin kamusal mekanlarında güven içinde var olabildiğinde, her kesim için bunu sağlama şansına sahip oluruz. Nedir bunlar diye bakarsak:

● İyi aydınlatılmış mekanlar.

● Gözetimin olanaklı olduğu alanlar. Bir tezde Ataşehir’i yürüme olanakları ve sokak bağlamında irdelediğimizde en düşük puanı aldığını gördük. Özelikle kapalı sitelerin yoğunlaştığı dokudaki yollar, sokak niteliğini yitirmiş kamusal mekanlara dönüşmüş. Bu mekanlar artık sokak değil, araçların geçtiği kanallar. Birkaç hafta önce Ataşehir’de gerçekleşen kadın cinayetinin olduğu nokta da gözetimin problemli olduğu yerlerden biri. Yayaların kullanmadığı, hem mekânsal organizasyon hem de ıssızlık nedeniyle görme ve görülme olanaklarının zayıf olduğu mekanların bir örneği. Bu olay, vitrinli bir ticaret sokağında da olabilir miydi, bilemeyiz ama görme ve görülmenin kısıtlı olduğu bir yerde suçluların yakalanmayacağına, anonim kalacaklarına dair inançları daha fazla olabildiğinden, böylesi yerlerde gerçekleşmesi daha mümkün. Bu da demektir ki suçluyu biraz daha caydırabilmek adına daha canlı kullanılan sokaklara ihtiyacımız var. Onun için de sokakları çok işlevli, yürünebilen, yürümek için fırsat yaratan işlevlerle biçimlenmiş, her kesimin kullanılabildiği, her yaş grubuna hitap eden, insanların karşılaşma alanı olan mekanlara dönüştürmeye ihtiyacımız var.

● Sokaklar ıssız da olmamalı, kalabalık da olmamalı. Çünkü ıssız olduğunda kullanıcılar “başıma bir şey gelirse kimse görmez, kimse yardım etmez” korkusu yaşıyorlar. Kalabalıkta da mallarına ve bedenlerine karşı bir suç işlendiğinde suçlunun anonim kalabileceğinden korktukları için suç korkusu oluşuyor. Aradaki dengeyi bulmak gerekiyor.

● Metruk yapıların olması, hasarlı kent mobilyalarının, kırılmış çöp kutularının, yanmayan sokak lambalarının olduğu mekanlar da suç korkusuna neden oluyor. Bu nedenle mekanın aynı zamanda temiz ve bakımlı olması önemli şartlardan bir tanesi.

● Kolluk güçlerinin erişiminin olması, mekanın denetlendiği hissi vermesi. Güvenlik kameralarının olması ki artık güvenlik kameralarının da çok fazla caydırıcı olmadığını söylüyor uzmanlar.

Böyle alanların oluşturulması için belirlenmiş standartlar var mı?

Tüm bu suç korkusu konusunda ortak düzenlemeler sağlayan suç önleme amaçlı tasarım rehberleri Crime Prevention Through Environmental Design (CPTED) adlı rehberler var.

Bu rehberler yaygın olarak kullanılmayan bir yöntem Türkiye’de. Kentsel Tasarım Rehberlerini bile daha yeni yeni kurguluyoruz. Suç önleme konusunda uzmanlığı olan rehberlere henüz sıra gelmedi. Dünya ölçeğinde özellikle Avustralya’da bunun etkin bir şekilde kullanıldığına dair yayınları takip ediyoruz.

Rehberin içeriğini biraz açabilir misiniz?

Rehberde temel birtakım maddeler üzerinden hareket ediliyor. Bölgesel ölçekten sokak ölçeğine kadar tarif edilen mekânsal tasarım ilkeleri ve yönetsel stratejiler yer alıyor. Hem yerel yönetim kentsel tasarım, uygulama imar planlarını ortaya koyarken rehber olarak kullanıyor bu ilkeleri, hem müteahhitler yeni yapı üretirken, hem de mülk sahipleri bahçe duvarlarını, otoparklarını düzenlerken bu ilkelerden faydalanıyorlar.

Bunların uygulanması, denetimi gibi konularda da çok disiplinli komisyonlar görev alıyor. İtfaiye mensuplarından yerel yönetim görevlilerine, akademisyenler, sivil toplum örgütleri, kolluk güçleri temsilcileri, mahalle muhtarları gibi farklı alanlardaki temsilcilerden oluşan komisyonlarda işbirliği içinde üretiliyor ve denetleniyor.

Fotoğraf: Doç. Dr. Nilgün Çolpan Erkan / Kişisel arşiv

SUÇ KORKUSUNU ARTIRAN TEK FAKTÖR MEKAN DEĞİL

Türkiye’de suç korkusunu önlemek üzerine, bir rehber yok dediniz. Peki Türkiye’de durum ne?

Yaptığım araştırmalardan örnek verecek olursam, mekanı düzeltmek Türkiye’de kadınlarda suç korkusunu azaltmak için temel bir faktör değil. Çeşitli araştırmalarda İstanbul’un en güvenli ilçelerinden biri olduğu ifade edilen Kadıköy’de yürüttüğüm çalışmada, ilginç sonuçlar ile karşılaştık. Öğrencilerimle yaptığım çalışmaya göre de Kadıköy kullanıcılarının çok azı Kadıköy’ü kadınlar için güvensiz buluyor. Güvenli olduğunu söyleyenlere neye dayanarak bunu söylediklerini sorduğumuzda ise büyük bir oranda sosyodemografik faktörler öne çıkıyor: “Kültürlü ve demokratik, eğitim düzeyi yüksek insanlar yaşadığı, hareketli, kozmopolit ve canlı bir mekan” olduğu için Kadıköy’ü güvenli bulanların oranı yüzde 86. Güvensiz bulanların neden güvensiz bulduğuna baktığımızda yine insan faktörü ile karşılaşıyoruz; yüzde 40’ı “dışarıdan gelenler, sarhoşlar, bağımlılar”; yüzde 15’i de “ülkede hiçbir yerde kadınlar güvende değil ki” diye yanıt vermiş. Mekan faktörü sıralamada çok aşağılarda kalırken sosyal faktör öne çıkıyor.

Kadınların suç korkusundan kaçınmak için aldıkları tedbirleri sorduğumuzda kadınların yüzde 53’ü ciddi tedbir aldığını söyledi; erkeklerin ise yüzde 22’si. Ama erkeklerin aldığı tedbirlerin açılımına baktığımızda ve kadınların aldıkları tedbirlerle kıyasladığımızda oldukça hafif kaldığını görüyoruz.

‘KADINLARIN KORKULARI ERKEKLERDEN KAYNAKLI KORKULAR’

Ne gibi tedbirler öne çıkıyordu?

Savunma amaçlı obje bulundurmak kadınlarda yüzde 12,3; erkeklerde yüzde 1,3. Bu, illa kesici bir alet ya da biber gazı taşımak değil, tehdit hissettiği anda kullanabilmek için anahtarlarını elinde tutmak da bu cevapların içinde var. Daha sonra tetikte olmak ve dikkat çekmemek geliyor. Erkeklerin en çok aldığı tedbir yüzde 5,8 oranında bu. Kadınlarda yüzde 10,3. Onun dışında kadınlarda kalabalık, karanlık, ıssız alanlardan kaçınma, yol güzergah, taşıt vs. seçmek ve değiştirmek, kıyafete dikkat etmek, yalnız dışarı çıkmamak, hiç dışarı çıkmamak, gece evde kalmak gibi kaçınma davranışlarını yüzde 75 oranında gerçekleştirdiğini görüyoruz. Erkeklerde bu oran sadece yüzde 15. Aldıkları tedbire baktığımızda ise erkeklerin sahip olduğu eşyalara zarar gelmesinden korktuğunu görüyoruz; kadınlar ise bedenlerine zarar gelmesinden korkuyorlar. Kadınların korkuları erkeklerden kaynaklı korkular. Bu noktada siz mekanda ne yaparsanız yapın, bu sorunu çözme şansınız yok.

Bu çalışmanın pilot çalışmasında Ataşehir ve Kadıköy’deki kadınlara anket yapıldığında “Kamusal bir mekanda bir suça maruz kaldınız mı?” diye sormuştuk. Kadınlar çok büyük oranda hayır yanıtını vermişlerdi. Fakat görüşmelerin devamında ilginç bir şey ortaya çıktı. Sözlü taciz, fiziksel taciz konuları konuşurken kadınlar dil birliği yapmışçasına “Aaa, Türkiye’de yaşayıp sözlü tacize uğramamış kadın var mı?” diyorlar. Öyle bir içselleştirmiş ki sözlü tacizi suç kapsamında bile göremiyor. Öte yandan suç korkusuna neden oluyor mu taciz? Hem de nasıl. Özellikle istatistiki hesaplarda kadınla erkek suç korkusunun ayrımında kırılma noktası sözlü taciz. Kadın bunu ciddi bir suç olarak görmemekle birlikte sözlü taciz onu kamusal mekanda dehşet içinde bırakabiliyor. Kulaklık takıyor genç kadınlar, kamusal mekanlarda; “Duyamayacağımız için erkekler zaten sözlü tacizde bulunmuyor, sözlü tacizde bulunsalar bile kulaklıkla duymuyor numarası yapıp geçebiliyoruz” diyorlar.

‘MEKANDA KADININ VARLIĞI GÜVENLİĞİ ARTIRIYOR’
Mesela Hindistan’da kamusal mekanda kadınlara uygulanan tacizler çok ciddi bir problem... Orada bir akıllı telefon uygulaması var: Safetipin. Kadınlar cep telefonlarına yüklüyorlar, oradaki haritaya bağlı olarak çalışıyor. Kadınlar bulundukları yerden nereye gideceklerini işaretliyor ve uygulama kullanıcıya güvenli rota çiziyor. “Şurada uzun yol ama aydınlık, diğeri biraz daha kısa ama daha pahalı” gibi alternatifler sunuyor. Uygulamanın görevi burada bitmiyor, belirlenmiş üç kişiye canlı konum gönderiyor. Hangi parametreleri ölçüyor? Gece aydınlık seviyesine; açıklığa; görme ve görülme potansiyeline yani güzergah üzerindeki yapı cephelerinde pencere var mı yoksa sağır duvar mı, oradaki yapıların ara yüzüyle ilgili özelliklere göre puanlıyor; insan yoğunluğuna; güvenlik görevlileri olup olmamasına; yürüme yolu, kaldırım olup olmadığına; toplu taşıma olanaklarına; cinsiyet dengesine ve mekanın hissettirdiği güvenlik konusundaki duygulara göre güzergahları değerlendiriyor. Cinsiyet dengesinde mekanda kadınların ne oranda bulunduğunu ölçüyor. 9 parametreyi 4 kademe üzerinden değerlendirip rotaları ona göre öneriyor.
İnsanların en çok hangi faktörü kullandıklarına bakıldığında cinsiyet dengesi, aydınlatma ve görülebilirlik olduğunu görüyoruz. Erkekler de bu uygulamayı kullanıyor. Demek ki mekanda kadınlar varsa hem kadınlar için hem erkekler için hem de çocuklar için o mekan daha güvenli olarak addedilebiliyor. Bu çok önemli bir girdi. Kadınlar suç korkusu nedeniyle belirli mekanlardan kaçındıklarında, bu durum o mekanları, kırılgan tüm gruplar için daha korkutucu hale getirebiliyor.
‘PEMBE OTOBÜS, KADIN ÜNİVERSİTESİ SORUNU PEKİŞTİRİR’

Eğer kadınların varlığı bir mekanı güvenli hale getiriyorsa; kadın üniversiteleri, pembe otobüsler gibi kadınlar için ayrı alanların yaratılmasının kadınların suç korkusu hissetmesini/hissetmemesini nasıl etkiler?

Bu mekanlar tamamen kadınlardan oluşuyor, güven oluşturması gerekiyor gibi düşüneceksiniz. Ancak ne yazık ki öyle değil. “Güvenlik” faktörünü sağlamak için kadınları ayrı mekanlara hapsederseniz o kadınlar erkeklerin bulunduğu mekanlarda daha fazla suç korkusu hissedecekler. Erkekler kamusal mekanda kadınların varlığına da hiçbir zaman alışamayacaklar. İki cinsi ayrı mekanlara özellikle kırılgan grup olan cinsin güvenliğini bahane ederek, ayrı mekanlara konumlandırdığınızda onu daha kırılgan hale getirirsiniz. Dolayısıyla kadınlar için özelleştirilmiş hizmetler ve mekanlar yaratmak kadınlardaki suç korkusunu katlayarak artıracaktır. Siz böyle yapar, kadınları ayrıştırırsanız; kadınların erkek egemen toplumun verdiği önyargıları, ideolojileri de içselleştirmelerine neden olursunuz. Bu konuda çalışan bazı uzmanlar, erkek egemen toplumların kadınlardaki suç korkusunun kadınları kontrol mekanizması olarak kullanıldığını söylüyor.

Benim yaptığım çalışmanın zamanlaması minibüste bir kadına gerçekleştirilen fiziksel şiddet sonrasına denk gelmişti. Tanımadığı biri tarafından saldırıya uğrayan genç bir kadını gazeteler yazdılar ve bu çalışmada da kadın katılımcıların söyle ifadeler kullandığını okudum sonuçlardan: “Gideceğim yere göre giyinirim, yanıma bir şal alırım, gideceğim yere başka bir kıyafetle gider, gideceğim yerde kıyafetimi değiştiririm, eteğimin boyuna dikkat ederim” gibi ifadeler kullanıyorlardı. Ankete katılan hiçbir erkek, kıyafet ile ilgili endişesini dile getiren ifadeler kullanmadı. Kadınların giysileri konusundaki kaçınma davranışları, erkeklerden kaynaklanıyor. Mekanda neyi düzeltirsek düzeltelim kadınların suç korkusunu büyük oranda ortadan kaldırma imkanına sahip olamayacağız. Burada başka stratejilerin güdülmesi gerekiyor. Kadınların sokağa çıkmasını etkileyecek seviyede suç korkusu duyumsamalarına neden olacak olayları yaratan kişilere ciddi cezalar verilmeli ve yaptırımlar uygulanmalı. Her sivil toplum örgütü de bunu dile getiriyor. Temelde problemlerden biri bu gibi olaylara sebep olan şahıslara verilen cezalar yeterli görülmemesidir.

‘KENT MERKEZİNDE BİLE KADINLAR TEDİRGİNSE SORUN MEKANIN DÜZENLENMESİ İLE ÇÖZÜLEMEZ’

Suç korkusunu etkileyen mekânsal faktörleri ortadan kaldıracak önlemleri almak toplam politika değişikliğinin bir parçası oluyor o zaman sadece…

Kadıköy’de suç oranlarının düşük olduğunu söylüyor uzmanlar, kullanıcı da kısmen bunun farkında ama yine de mekandan kaynaklı bir takım korkuları var. Mesela ıssız olduğu için görme ve görülme konusunda problemler var. Ya da işlevlerle ilgili; mesela erkek ağırlıklı kullanıcı grubunun olduğu alkollü eğlence mekanlarının yoğunlaştığı belli sokaklarda hem kadınların hem erkeklerin korku hissettiğini görüyoruz. Elbette bunlar düzeltilerek birtakım korkuların önüne geçilebilir ama demek istediğim şey gündüz gözüyle kent merkezinde, ticaret alanında, sokakların cıvıl cıvıl olduğu yerde bile kadınlar tedirginlik duyuyorlarsa orada yaşadığımız başka bir problem var diye derinine inip bakmak gerekiyor.

Suç oranlarını düşürmek önemli ama suç oranlarının düşmesiyle suç korkusunun değişmediğini görüyoruz. Farklı yaklaşmak, sorunun kökenine inmek gerekiyor. O nedenle sadece suç oranlarını düşürmek yeterli değil, bunun sosyo-psikolojik yanına eğilmek, dolayısıyla kadınların bu konudaki kırılganlıklarını göz önünde bulundurarak, suç işleyenlere de hak ettiği cezayı vermenin de bu yollardan biri olduğunu söylemek istiyorum.

Bu sorunu çözmemizin en başında eğitim geliyor. Toplumun bu konuda eğitilmesi, en çok dikkate alınması gereken konulardan bir tanesi. Yoksa ne pembe otobüs ne başka bir şey sorunu daha da pekiştirmekten öteye geçemez.

Fotoğraf: Unplash

İlgili haberler
Kamusal alanın eli güçlü tasarımcısı: Diyanet

Gazeteci- Yazar Burcu Karakaş Diyanet İşleri Başkanlığı’nın pratikleri ve tek adam rejimi içerisinde...

5 maddede 'Kadın Üniversiteleri'ne neden karşıyız?

Erdoğan’ın talimatıyla ‘Kadın Üniversitesi’ 2021 Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda yer alarak res...

5 maddede ‘pembe otobüse, metrobüse, trambüse’ ned...

Tacize, istismara çözüm diye sunulan “pembe otobüs, trambüs, metrobüs” gibi ilginç ulaşım araçları g...