Ataşehir… Hem yoksulu hem de zengini barındıran bir ilçe. Her yanında bir hikaye, memleketin her yanı gibi. Geri dönüşüm işçilerinin hikayesi de Yenisahra metro durağında başlar. Hele ara sokaklar… On dakika içinde çekçeğini sırtlamış kağıt, plastik toplayan en az iki-üç kişiye rastlarsınız, hızlı hızlı ilerleyerek o çöp kutusundan bu çöp kutusuna sürükleyerek sırtındakileri… Kimisinin elbet var çekçeği ama kimisi de elden gitmesin diye çekçeksiz çuvalıyla dolaşıyor. Önceki hafta baskınlara da yer olmuş Barbaros Mahallesi’ne geçiyorum. Çekçeğini çıkarmaya korkanlardan, çuvalını sırtlayıp plastik toplamaya çıkan geri dönüşüm işçilerinden biri olan Seher Gürbüz ile görüşüyoruz. 28 yaşında, 3 çocuğu var. Şiddet gördüğü madde bağımlısı kocasından 3 yıl evvel boşanmış ancak hayatın zorlukları her gün daha da büyütüyor omzundaki yükleri. Boşanmış, tek başına üç çocuğa bakmak kolay mı? Kirasıydı, faturasıydı, çocukların ihtiyaçlarıydı derken çekçek elden gitmesin diye bulduğu tek yöntemle eve ekmek götürme peşinde.
‘KİMİN RIZKINI ALIYORUZ, KİMİN MALINA GÖZ KOYUYORUZ?’
“Haksız kazanç bu” diyenlere tepkili. Tepkisi yaşadıklarının ağırlığıyla daha da büyük öfkeye dönüşüyor. “3 çocukla İstanbul gibi bir yerde yaşamak çok zor. Plastik toplayarak geçiniyorum. Büyük kızım engelli. Kiradayım, 750 lira veriyorum. Yeri geldiğinde kiramı çok zor veriyorum, bazen evimde yiyecek bulamadığım zamanlar oluyor. Bu baskınlar olunca hepten mağdur olduk. Bizim kötü bir şey yaptığımız yok. Çalmıyoruz, çırpmıyoruz, kimseye bir zararımız yok. Biz de böyle yemek yiyoruz. Keşke okuyabilseydik de başka hayatlarımız olsaydı. Ben bunu yaparak çocuklarıma ekmek kazanıyorum. Arkamızda durup bize destek sağlayacakları yerde önümüzü kesip yolu kapatıyorlar. İstediğimiz tek şey yolumuza çıkmasınlar, destek vermiyorlar ama en azından yolumuzu kapatmasınlar. Ben tek değilim, benim gibi yüzlercesi var, biz böyle ekmek kazanıyoruz. Biz bu işi yapmayı biliyoruz, biz bu işten başka iş yapamayız artık. Gerçekten çok mağdur olduk. Tek istediğimiz bizim ekmeğimizle oynamasınlar. Oy zamanı gelecek, kimden oy isteyecekler? Haksız kazanç diyorlar, haksız olan ne? Kimin rızkını alıyoruz, kimin malına göz koyuyoruz. Sizin attığınız çöpleri karıştırıyoruz, satıyoruz, evimize ekmek getiriyoruz. Bu mu haksızlık? Haksızlığa uğrayan zaten biziz. Bizim önümüzde değil, arkamızda dursunlar.”
‘MENDİL SATTIK ‘OLMAZ’ DEDİNİZ, PLASTİK TOPLUYORUZ OLMUYOR, NE YAPALIM?’
“Hastalığı var mı, çok var… Kokusu, pisliği ayrı bir şey ama ben o pislikten ekmek yiyorum sonuçta” diyerek işin zorluğunu da anlatıyor bir yandan ama başka da bir imkanının olmadığının da altını çiziyor Seher: “İki senedir bu işi yapıyorum bu işi. Öncesinde kalem, mendil satıyordum. Bu yüzden baya bir ceza yedim. Ben hayatımda hiç dilencilik yapmadım. Ama o da dilencilik yerine geçti, birkaç kere aldılar beni. Çocuklarımı yurda alacaklarını söylediler, mahkemesini de gördüm. O yüzden şimdi plastik topluyorum. Bir ara çorap satıyordum ama çorap çok pahalıydı, alamıyordum. Böyle geçim sağlamaya çalışıyorum. Kimseye bir zararım yok. Kimsenin yolunu kesmesinler, bizim çocuklarımıza bakmamız lazım, başka şansımız yok. Çok şükür başımı sokacak bir çatım var. Kıt kanaat geçiniyorum, aylık 700 lira anca geçiyor elime sürekli çıkamadığım için. Ama en azından elimize bir şey geçiyordu. Çekçeğimle çıkamıyorum şimdi. 150 liraya aldım onu. Şimdi bu olaylar başlayınca çekçeğimi saklamaya başladım, mecbur. El koyarlarsa alamam. Şimdi belime takıyorum çuvalı, o şekilde topluyorum.”
‘ÇOCUKLARIMA SU ALAMADIĞIM İÇİN ÇEŞMEDEN SU DOLDURUYORUM’
Çocuğu bazen kaynanasına bırakıyor ancak hasta olduğu için bu pek mümkün olmuyor, bazen kendiyle götürüyor, böyle fırsatları yaratamayınca gitmiyor. O yüzden kazancı da az oluyor: “Çocuklarımı sabah okula bırakıyorum. Küçük çocuğumu bazen kaynanama bırakıyorum. Çocukları okuldan aldıktan sonra akşama kadar mahallenin pek çok yerini dolaşıyorum. Çok uzaklaşamıyordum çünkü çocuklar olduğu için hızla dönmem gerekiyor eve, yalnız kalmasınlar diye. Bu sefer çıktım bir çocuğum enfeksiyon geçirdi. İlaçları nasıl aldığımı hiç sorma. Oturdum eczane önünde ağladım. Elimde üç tane reçete var, ucuz da değil. Biri 58, biri 68, biri 52 lira. Oturduğum yerde ağlıyorum çünkü alamıyorum, çocuklar benden ekmek bekliyor, ne ilacı? Ben çocuklarımı kimseye bırakamadığım için muhtara geldim, o da birkaç yere haber bırakmış, çocuğu öyle anaokuluna yazdırdık. Çok mutlu oldum. Eve gelip ağladım, çünkü çok uğraşmıştım. Her yere gittim, olmadı, ‘parayla’ dediler. Şimdi yeri geldi mi beslenme koyamıyorum çocuklarımın çantalarına. Evde patates kızartıyorum, onu koyuyorsam içecek koyamıyorum. Normal su koyamıyorum mesela, çeşmeden dolduruyorum. Alt tarafı 4 lira diyeceksin ama ben bazen evde 1 lira bile bulamıyorum.”
‘ÇOCUKLARI NEREYE BIRAKAYIM?’
“Çekçekle çıktığımda insanların tuhaf bakması çok zoruma gidiyor. Ben kötü bir yolda değilim, kötü bir iş yapmıyorum. Çok tersliyorlar” diyen Seher, “Neden çocukla geliyorsun, kendini acındırmaya mı çalışıyorsun” gibi tepkilerle de karşılaştığını söylüyor. Çocuğunu alsa bir dert, almasa bir dert elbet: “Benim çocukla gelmemin sebebi, onları bırakacak yerimin olmaması. Çok yaramazlar. Evde tekken kendilerine zarar veriyorlar. İşe çıkamasam ne yiyecekler? Mecbur bazen küçüğü alıp çekçeğin içine oturtup çıkıyorum. Bazı insanlar kötü bakıyor. Erkekler özellikle çok ters bakıyorlar. Bazı zamanlar da hava çok soğuk oluyor. Öksürük, gözlerde kızarıklık yaşıyorum. Ben kendimi koruyorum ama onları koruyamıyorum.”
Seher’in, en büyük hayali sigorta… “Keşke böyle olmasaydı hayatım, okusaydım. Çocuklarıma daha iyi bir eğitim sağlayabilseydim. En önemlisi sigorta. İleride çabamın karşılığını alacak bir iş isterdim.”
Bir de karşılaştıkları bu baskınlara, ekmeklerinden edilmeye karşı birlik olma çağrısı yapıyor: “Bence daha fazla birlik olmamız lazım, çünkü bizim ekmeğimiz bu. Tepkilerimizde haklıyız. Bu can bedenden çıkana kadar uğraşacağım, çocuklarımı okutacağım. Çünkü biz şu anda eziliyoruz, onlar ezilmesin, benim durumuma düşmesinler.”
Barbaros Mahallesi Muhtarı Keziban Üreyil
İŞÇİLERİN TOPLADIKLARI KAĞITLAR BİLE YAKILMIŞ
Barbaros Mahallesi’nin Muhtarı Keziban Üreyil’i ziyaret ediyorum. Mahallenin bir kadın komisyonu var. Pek çok kadının muhtarlığa yardım talebinde bulunduğunu ve bunu karşılamak için komisyonun devreye girdiğini söylüyor. Geri dönüşüm işçilerinin baskınlardaki mağduriyetine tanıklığını şöyle anlatıyor: “Muhtarlık seçiminden sonra oluşturduğumuz kadın komisyonu grubuyla mahallemizi dolaşıp ihtiyaç sahiplerini tek tek kayda aldık. Kağıt toplayıcılar mahalle içinde özellikle iki dere arasında yoğunlaştılar. Sabahtan akşama kadar çevre ilçeleri de dolaşıyorlar. Çocukları eğitim açısından büyük zorluk yaşıyor. Özellikle pandemi döneminde eğitimden uzak kaldılar tabletleri, internetleri olmadığı için. Kağıt toplayıcılarının elinden kağıtları, çekçekleri alındı, işsiz kaldılar. Bu mağduriyetlere çözüm bulunmalı. Okuma oranı çok düşük zaten, iş de bulamıyorlar. Ekipler geldiğinde topladıkları kağıtları yakıp çekçeklerine el koydular. Şimdi o insanlar ne yapacak? Oysa bu insanların uygar bir toplumda hor görülmemesi lazım. Bu insanlar katı atıkçılar, temizlik yapıyorlar. Kimsenin el sürmeyeceği yerlerden atıklar toplanıyor ve değerlendiriliyor. Çocuklar da annelerin, babaların yaşadığı mağduriyeti yaşıyorlar. Çocuklar zaten sağlıklı bir ortamda yetişemediği ve okula da çoğunlukla gidemediği için çok mağdur oluyorlar. Şimdi eve girenden de oluyorlar. Devletin buradaki mağduriyeti görüp sosyal devlet anlayışıyla bu insanlara sahip çıkması gerekiyor.”
12 YAŞINDA AFGANİSTANLI ABDULLAH: ÇEKÇEK GİDERSE PATRON BENDEN 250 LİRA ALIR
Dedik ya Yenisahra’nın her köşesi geri dönüşüm işçisiyle dolu diye. Çoğunluğu da Afgan çocuklar üstelik. Onlardan biri Abdullah. Afganistan’dan geçen yıl ağabeyiyle gelen Abdullah henüz 12 yaşında. Afganistan’da savaştan, işsizlikten kaçıp gelmiş. Anne, baba memlekette kalmış. Burada depoda ağabeyiyle. Türkçesi yettiğince anlatıyor: “ Afganistan’da iş yok abla. Abim depoda çalışıyor ben de kağıt topluyorum. Depoda yemek yiyoruz, orada yatıyoruz. Depoda 20 kişi kalıyoruz şimdi, hepsi Afganlı. Okula ne zaman giderim bilmiyorum. Türkiye’de savaş yok, bu güzel. Ailemi özlüyorum. 5 kardeşim var, onları özlüyorum. Ailemle telefonla görüşebiliyorum anca. Babam günlük işler yapıyor. Biz buradan para kazanıp ailemize yolluyoruz. Çok çalışıyorum ben. Geçen hafta geldi depoya polisler. Ne olduğunu bilmiyorum. Gece üçte geldiler, herkesi kaldırdılar, götürdüler, isimlerini yazdılar. Benim bir tane abim, amca ve amca çocuklarımı da götürdüler. Ne oldu bilmiyorum. Bana bir şey demediler, büyük büyük adamları götürdüler. Şimdi akşam geziyorlar, görürse alıyorlar çekçeği. Arabamı gelip alırlarsa hiçbir şey yapamam. Boş dönersem patron 250 lira para alır. Çekçekler patronun. Çok iş yapıyorsan çok, az iş yapıyorsun az kazanıyorsun. Ben haftada 700 lira kazanıyorum, ama ben çok iş yapıyorum, iş yapamayacaksam niye buraya geleyim. 7’de kalkıp çalışmaya başlıyorum, 2-3 gibi depoya gidip yemek yiyorum. Sonra tekrar çıkıp gece 1’e kadar dolaşıyorum. Günde 2 kere yemek yiyoruz depoda öğlen, akşam. Sabah da bulduklarımı yiyorum. Şimdi pazara gideceğim, pazarcılardan kasaları toplayacağım.”
Fotoğraflar: Hilal Tok/Ekmek ve Gül
İlgili haberler
Afgan çocukların eğitim hakkı engelleniyor
Zeytinburnu’nda Afgan mülteci çocukların kimlikleri olduğu halde okula kabul edilmediği, çeşitli ger...
‘Hobiler rafa kalktı, sağlıklı beslenme imkânımız...
Bursa’da işçi kadınlar ile yapılan anketen ortaya çıkanlar yoksulluğun boyutlarını gözler önüne seri...
Bebek maması alamadan eczaneden çıkmak nedir bilir...
Ankara’dan Eczacı Ezgi Kaya yazdı: Çöp toplayarak geçimini sağlayan ve üç çocuğu olan bir kadın, 2 k...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.