Dünya ülkeleri ekonomik ve siyasi çalkantıların içinde frenleri patlamış bir kamyon gibi yuvarlanırken, emperyalist rekabet de kızışıyor. En yüksek kâr için ülkeler çatışma ve savaşları kışkırtırken geniş halk kesimlerinin payına düşen de açlık, yoksulluk, daha çok hak gasbı ve artan sömürü oluyor. Tüm bu koşulların ülkemizdeki işçiler için de gün geçtikçe daha da ağırlaşan çalışma ve yaşam koşulları karşısında mücadele ve direniş eğilimlerini artırdığını görmek mümkün. Ülkenin birçok yerinde irili ufaklı direnişler genellikle insanca yaşam ve örgütlenme hakkı talepleriyle patlıyor.
Eskişehir’de de güncel olarak devam eden 2 direniş var. Birincisi Atışkan Alçı işçilerinin tıkanan toplu sözleşme görüşmeleri sonucu başlattıkları grev; diğeri ise artık dayanılmaz bir hal alan çalışma koşullarına karşılık aldıkları düşük ücretlere isyan edip sendikalaşma yolunu seçen Yasin Çakır un fabrikası işçilerinin işten atılmalarına karşılık başlattıkları direniş… İki direniş için birtakım farklılıklardan bahsetmek mümkünse de ortaklaştıkları ve hem direnişi yakından takip edenler hem de direnişin öznesi olan işçiler için sunduğu deneyimler üzerinde konuşmaya değer nitelikte. Direnişçi işçiler için bu mücadelenin yarattığı öz deneyimlerinden edindikleri sınıf bilinci elbette tam da beklendiği gibi yapılacak ilk gözlem. İşçiler artık dostlarını, düşmanlarını daha iyi tanıyorlar. Sınıf dayanışmasının ne olduğunu biliyorlar. Bir arada olmalarının onları nasıl da güçlü kıldığının farkındalar. Tüm bunların yanında bu yazıda işçilerin deneyimlerinden ziyada gözlerimizi biraz da işçi ailelerine ve direnen yakınlarının her daim yanında olan kadınlara çevireceğiz.
DİRENİŞİN EN ÖNÜNDE YİNE KADINLAR VAR!
Yasin Çakır ve Atışkan Alçı işçilerinin tamamının erkek olması bu direnişler özelinde kadınların ne kadar direngen olduklarını tespit etmemize olanak vermiyor olsa da; işçi hareketlerini bir şekilde takip eden herkesin kurduğu ilk cümlelerden birinin “direnişin en önünde kadınlar var” olduğuna sizler de çokça şahit olmuşsunuzdur. Eskişehir’deki direnişlerin bize gösterdiği de benzer aslında. Direnişlerin ilk gününden itibaren gerek işçilerin anneleri olsun, gerek eşleri olsun, kadınların en az işçiler kadar direnişi sahiplendiklerini, direniş alanlarını hiç boş bırakmadıklarını deneyimledik. Atışkan Alçı işçilerinin yakınları kadınlar daha grevin ilk günlerine denk gelen bayramda direniş çadırındaydı. “Bizim gerçek bayramımız haklarımızı alınca olacak” diyen kadınlar sonrasında da sık sık işçilerin yanlarında olmaya devam ettiler. Moral bozukluklarına, yılgınlığa mahal vermeyen kadınlar en az işçiler kadar sorumluluk duyuyorlardı. İşçilerden çok duymuşsunuzdur; fabrikadayken hiç birbirilerini tanımadıklarını, ancak birlikte mücadele etmenin dostluklarını nasıl pekiştirdiğini sıkça anlatır işçiler. Aynısı kadınlar için de geçerli. Eşlerinin çalışma arkadaşlarını dahi hiç tanımayan kadınlar direniş çadırında kendileriyle benzer deneyimleri yaşayan diğer kadınlarla kurdukları dostluklarını anlatıyorlar. Yasin Çakır işçilerinin yakınları olan kadınlar da direnişin başlamasıyla beraber hemen bir WhatsApp grubu kurmuşlar. Oradan hem deneyimlerini paylaşıyorlar hem de direnişe destek vermenin yollarını örgütlüyorlar. Sık sık direniş alanında onlar da. İşçilerin motivasyona ihtiyacı olduklarının çok farkındalar. Direniş için düzenlenen dayanışma gecesinin en çok eğlenenleri, en az işçiler kadar coşkulu olanları da elbette kadınlardı. Salonu “iş, ekmek, özgürlük” sloganlarıyla inleten kadınlar, sadece işçiler için değil, tüm katılımcılar için büyük bir moral kaynağıydı.
KADINLARIN ÖRDÜĞÜ DAYANIŞMA AĞLARI
Kadınlar sadece moral, motivasyon destekleriyle değil evin sorumluluğunu daha çok üstlenme noktasında da yine işçilerin en büyük destekçileri. Eşlerinin direnişte olduğu süreci daha rahat atlatabilmeleri için daha önce çalışmadıkları halde işe başlayan kadınlar da var, hâlihazırda zaten kendileri de başka fabrikalarda işçi olup “gerekirse daha çok mesai yaparız” diyen kadınlar da… “Torunlara ben bakarım” diyen babaanneler, “kardeşimi sabah ben okula hazırlarım” diyen minik ablalar… Mücadele ve direniş tecrübesi adeta bir dayanışma ağı örüyor işçilerin etrafında.
Yakın fabrikalardan birinde çalışan ve öğlen yemeğinde dağıtılan yoğurdu yemeyip direniş alanına getiren kadın işçi, sık sık ziyaretlerine gelen emek ve demokrasi güçleri, her gün ellerinde gazeteleri direniş alanına gelen Evrensel gazetesi okurları dayanışma ağını daha da büyütüyor. Dayanışma büyüdükçe mücadele güçleniyor ve herkes edindiği tecrübelerinden heybesindeki deneyimleri biriktirmeye devam ediyor. Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya özlemini bu birikimlerle birleştirmenin önemi de hepimiz için aciliyetini koruyor.
İlgili haberler
Atışkan Alçı işçilerinin eşleri: ‘Haklarını alana...
Atışkan Alçı işçilerinin grevi 3 haftayı aşkındır devam ediyor. Grev süresince eşlerini her türlü de...
Nazlı: Göçle değişen yaşam, direnişle güçlenen dir...
Bir taraftan işçi direnişi içinde gelişen bilinci, diğer taraftan hayatın getirdiği çeşitli yükleri...
Çalışma yaşamının kuralsızlığı karşısında kadın iş...
“Sendikalı olarak çalışma yaşamının kuralsızlığına son verme, haklarını güvenceye alma ve geliştirme...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.