Afgan göçü, kadınlar, kaygılar…
Afganistan’da Türkiye’nin varlığının tartışılmaya açılması ve bölgedeki savaştaki rolü açısından, Türkiyeli kadınların meseleye ilişkin tutumu çok hayati, ve hatta belirleyici.

Afganistan’dan Türkiye’ye gelen mülteciler son günlerin en önemli tartışma konularından biri. Çeşitli işçi havzalarında yan yana geldiğimiz kadınların çoğunun da gündeminde bu var. Sosyal medyadan mahalledeki bakkal önü muhabbetine kadar pek çok yerde özellikle Afgan mülteciler için “yaşam tarzımıza yönelik tehdidi artıracak cihatçılar, tacizciler, tecavüzcüler” gibi sözlerle, özellikle kadınların kaygılarını yükselten söylemler dolaşıma sokuluyor. Son günlerde iki şiddet vakasının failinin mülteci olması, bu vakalarda failin mülteci kimliğinin hem yerel basın hem de ulusal basın tarafından sürekli olarak öne çıkarılması da son tartışmaları iyice alevlendirdi. Afgan mültecilerin sayısındaki artış sanki yıllardır ülkeyi harabeye çeviren ABD emperyalizminin Taliban’ı güçlendirecek ve yeni boğazlaşmalara kapı açacak biçimde çekilmesi, insanların Taliban ve iç savaş tehdidinden kaçışı, AKP hükümetinin ileri karakol gücü olarak ülkedeki varlığı, göç politikaları değil de “Afganların keyfi turistliği” imiş gibi tartışılıyor ağırlıklı olarak. “Artık sokaklarda rahat yürüyemez olduk, sağda solda sakallı adamlar, kara çarşaflı kadınlar dolaşıyor, denize bile giriyorlar, ben bir kere gitmedim” diyor biri, diğeri “Kendi ülkelerinde kadınlara nasıl davranıyorlarsa bize de öyle davranacaklar, ülkeyi Afganistan’a çevirecekler” kaygısıyla konuşuyor. Ekonominin kötüleşmesi de onların suçu, güvenlik sorunu da… Kiraların artması, işsizliğin derinleşmesi, kanun dışılığın çoğalması, tacizlerin artışı; velhasıl “hepsi göçmenlerin suçu” söylemi mülteciyi “baş düşman” haline getirirken işin özünü konuşmak, bütün bunların asıl sorumlularının kim olduğunu ve ne yapmak gerektiğini tartışmak da zorlaşıyor. Bunda hem göç, mülteci karşıtı söylemleri köpürten hem de iktidarın bölgedeki işgalci emellerine verdiği destekle çanak tutan Millet İttifakının açıklamaları da çok etkili, kadınların cümlelerinde bu açıklamaların izleri çok. Üstelik, zehirli bir ok gibi, göçmenlere yönelik ayrımcılık yükseldikçe Kürtlere yönelik önyargıların, Afyon, Ankara ve Konya’da olduğu gibi ırkçı saldırıların arttığını da görüyoruz.

Afganistan’da neler olup bittiğine ve Türkiye hükümetinin on yıllardır bölgede yürüttüğü savaş politikalarına bakmadan, öncelikli olarak bunu tartışmayı başaramadan, bu tartışmayı da aynı zamanda örgütlü bir muhalefet gücüne çevirmeyi mümkün kılmadan kadınların gündelik hayatta yaşadığı kaygıları da, mülteci ve göçmenlere yönelik bu yargıları da azaltmak mümkün değil. Bunu kadın hareketinin de önüne acil bir gündem olarak koyması gerekiyor.

Afganistan’da Türkiye’nin varlığının tartışılmaya açılması ve bölgedeki savaştaki rolü açısından, Türkiyeli kadınların meseleye ilişkin tutumu – tıpkı diğer komşu ülkelerde olduğu gibi- çok hayati, ve hatta belirleyici.

11 Eylül 2001’de İkiz Kulelerin vurulmasından sonra ABD “NATO’nun Uluslararası Güvenliğe Destek Gücü-İSAF” adıyla oluşturduğu askeri güç ile Taliban’ı vurdu. Türkiye başından itibaren İSAF içinde etkin bir güçtü. ABD bu işgali Afgan kadınları “özgürleştirme girişimi” olarak sundu ve yaşanan vahşete “insani müdahale” adını koydu. Amerikan işgali süresince Afgan kadınları kukla yönetimler altında da hiçbir zaman özgür olmadığı gibi korkunç bir yaşama mahkûm edildiler. Afgan kadınların geçmişte ve bugün yaşadıkları her türlü sorun, Türkiye hükümetlerinin dostluk etmekten çekinmediği kadın düşmanı grupların ve işgalci Amerikan yönetimlerinin eliyle yaratıldı. Şimdi ABD Afganistan’dan çekilirken, Türkiye adına AKP, pazarlık masasının baş aktörü olmaya çalışıyor. Erdoğan, Afganistan’da pazarlık payını arttırmak adına hiç teklemeden “Taliban’la aynı inanca sahibiz” açıklaması yapıyor. Amerikan güçleri çekilirken geride kalan enkazı “sürdürülebilir” kılmak için yerleştirdiği Türkiye gibi jandarma güçlerinin ve bölgede pay kapmak isteyen Çin, Rusya gibi diğer güçlerin silahlandırdığı, siyaseten hamilik yaptığı pek çok tetikçi örgüt, ülke halkını büyük bir belirsizliğin içine itiyor. Afganların akın akın göç edişinde bu arka plan var.

Tam bu noktada sözü Afgan kadınlara bırakmak ve üzerimize düşen sorumluluğu, bu acıları en derinden yaşayanların seslenişiyle ifade etmek en iyisi.

Malalai Joya, Afganistan’da uzun yıllardır bu savaş suçlarını bıkıp usanmadan ifşa eden, Afgan kadınları “özgürleştirmek” adına yapılan bu işgalin Afgan kadınlara faturasını sürekli dile getiren ve bu nedenle de hem cihatçı güçlerin, hem işgalci güçlerin, hem de savaş baronlarının ve işgalci güçlerin kuklası olan hükümet temsilcilerinin hedefinde, hayati tehditle yaşamını sürdürmek zorunda olan bir kadın siyasetçi. Onunla 2013’te yaptığımız röportajda şunları dile getirmişti:

“Afgan halkı olarak uluslararası toplumdan, Türkiye’den bu trajediye karşı duyarlılık isterken beklentimiz yeni bir işgal değil. Biz, onurumuzu bize iade edecek bir tutum bekliyoruz. Biz, uluslararası toplumdan işgalin kalıntıları ve yıkımından kurtulmak için destek isterken şunu söylüyoruz esas olarak: Örneğin Türk ve Kürt halkı kendi hükümetlerini bu trajediyi yaratan güçlerle aralarına mesafe koymaya, onlara destek vermekten vazgeçmeye davet etmeli. Bunun için mücadele vermeli, çünkü bu yalnızca Afgan halkı için değil Türk ve Kürt halkları için de önemli. Ülkemizdeki savaş lordlarına sağlanan her türlü olanak sizin cebinizden çıkıyor. Özellikle kadınlara seslenmek istiyorum, Afgan kadınları üzerinden yürütülen kara propagandaya kanmasınlar. Kimse bizi özgürleştirmedi, aksine işgal ve sonrasında yaşananlar Afgan kadınlarının üzerine bir karabasan gibi çöktü. Biz ülkelerin müdahaleci yardımlarına değil, halkların onurlu yardımlarına ihtiyaç duyuyoruz.

Amerika, işgal mantığını devam ettirecek güçleri her noktaya yerleştirdi, şimdi işgali sona erdireceğini, asker sayısını azaltacağını, güçlerini geri çekeceğini, ülkeyi terk edeceğini söylüyor. Ve şimdi bir iç savaş riskiyle karşı karşıyayız. Biz, savaş lordlarının, teröristlerin, teknokratların karşısına birleşmiş bir ağ olarak, halk olarak çıkmak için çalışmalar yapıyoruz. Silahın ne demek olduğunu çok iyi biliyor Afganistan. O yüzden çözümün bir iç savaştan geçmediğini de biliyoruz. Bizim diğer ülkelerin halklarına hükümetlerinin bu çetelere destek vermesinin önüne geçmesi için çağrımız bundan, eğer onlar desteği keserse Afgan halkı kendi özgürlük mücadelesini zaten verecek.”

Hiç unutmamamız gereken gerçek şu; Türkiye’ye kadar gelmiş göçmenin ülkesini, şehrini, köyünü yaşanmaz hale getiren cihatçı çeteler üzerinden yürüyen vekalet savaşlarının ve güç mücadelelerinin sorumlularından biri, bizim de hayatımızı karartan mevcut rejim. Ülkeye gelen, savaşlar, kıtlıklar, ekonomik darboğazlar devam ettikçe daha da gelmeye devam edecek olan milyonlarca göçmenin yerinden yurdundan ayrılmak zorunda kalmasına neden olan cihatçı/selefi örgütleri besleyen, donatan ve sahada kullananlardan biri AKP iktidarı. Öncelikle Türkiye’nin cihatçı çetelerle, işgalci emperyalistlerle ilişkisini kesmesini talep etmeden, bölgede sürdürülen savaştaki rolünün hesabı istenmeden, “Barış istiyoruz” demeden kimse faturayı göçmenlere kesemez.

***

Meselenin bir de Afganistan’dan göçün önemli ama görünmeyen bir parçası olan kadınların yaşadıklarıyla ilgili çok ağır ve dikkat kesilmemiz gereken bir yönü var. Afgan göçü ağırlıklı olarak erkek göçmenler üzerinden tartışılıyor, “Neden hep erkekler geliyor?” sorusu soruluyor. Görünen bu olabilir. Ama gerçek öyle değil. Köşenin sınırlarını epey aştığım için bu, başka bir yazının konusu. Yine de sevgili Hale Gönültaş’ın Afgan kadınların göç yollarında yaşadıklarını aktaran şu çarpıcı haberini önermeden geçmek istemedim.

“Mülteci kadınlar göç yolculuğu öncesi olası tecavüzde hamile kalmamak için “üç aylık iğne” oluyor, bazıları da İran’da doğum kontrol hapı edinerek yola devam ediyor.” 

Fotoğraf: Pixabay

İlgili haberler
Afgan gazeteci Malala Maiwand öldürüldü

Afganistan'da gazeteci ve kadın hakları savunucusu olan Malalai Meyvand, ülkenin doğusundaki Nangarh...

Afganistan’da kadın hakları savunucusu gazeteci Me...

Afganistan’da kadın hakları savunucusu gazeteci Mena Mangal, Kabil’de sokak ortasında öldürüldü.

Afganistan’ın ilk kadın yönetmeni Saba Sahar silah...

Afganistan’ın en tanınmış aktrislerinden, yapımcı ve ilk kadın yönetmen Saba Sahar başkent Kabil’de...