Bundan tam bir yıl önce pandemi ile yüz yüze kaldığımızda yaşadığımız ilk duygu salgından korunma ve hayatta kalma duygusu olmuştu. “Evde kal” çağrıları yapılırken çalışma ve yaşam koşullarının gün gün daha da ağırlaştığı, şiddetin, işsizliğin, ev işlerinin, bakım yükünün yani toplamda büyük bir eşitsizliğin kadınların yaşamını daha da kaosa çevirdiği kadınlık hallerini gördük. Kadınlar bir yandan evdeki şiddetten korunmaya çalışırken bir yandan var olanı kaybetmemek uğruna işyerindeki şiddete göz yummak zorunda bırakıldı, çocuklarından ayrı kaldı, daha çok çalıştı, daha çok tükendi.
Kimi çalışırken, kimi de açlık ücretine mahkûm edildi. Kısa çalışma ödeneği ya da ücretsiz izin uygulaması adı altında verilen nakit ücret desteğini yetirmek için çabalayan kadınlar, kimi zaman eve para getirmiyor diye evdekiler tarafından hor görüldü. Her türlü sosyal yardımı kovalayarak, başvurmadık kurum çalmadık kapı bırakmadılar. Tüm bunları yaparken kayıt dışı çalışabileceği işler aradı kadınlar. Pandemiyle mücadelede ekonomik paketlerin içinden patrona teşvik, işçiye yük çıktı. Kadınlar ise o paketlerden çıkan yükü en fazla göğüsleyenler olarak kaldı.
KADIN İŞSİZLİĞİ ARTARKEN...
Son bir yılda kadın işsizliği de artmaya devam etti. Her kriz anında olduğu gibi salgın krizi anında da ilk gözden çıkarılanlar kadınlar oldu. Hizmet sektöründe çalışan kadınların büyük çoğunluğu işsizlikle baş başa kaldı. AVM’ler, kuaförler, lokantalar, kafeler kapandı, esnaf kendini döndüremez hale geldi, ev işçisine virüs getirir korkusuyla “Artık gelme” denildi, ev eksenli çalışanlara iş çıkmaz oldu, özel eğitim kurumlarında, okullarda, dershanelerde çalışan eğitimciler, hizmetliler, kantinciler bir anda kendini işsiz buldu. Hamile işçiler uyduruk performans düşüklüğü bahaneleriyle işten çıkarıldı. Patronların işten atma yasaklarına karşı kullandığı bir silaha dönüşen Kod-29 ile 2020 yılında 34 bin kadın işsiz kaldı. Kadın işçiler için işsiz kalmak kaygısından daha büyük bir kaygı vardı ki o da Kod-29 ile damgalanmaktı.
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) her ay açıkladığı rakamlarda pandemi sürecinde adım adım kadın işsizliğinin arttığını ortaya koyarken, DİSK-AR’ın 8 Mart öncesi yayımladığı “Covid-19 Döneminde Kadın İşgücünün Durumu Raporu” da gösterdi ki salgının kadın işgücü üzerindeki tahribatı büyüktü. Her dört kadından sadece biri çalışır durumdayken, geniş tanımlı kadın işsizliği yüzde 37.7, pandemi etkisiyle iş kaybı ve geniş tanımlı kadın işsizliği ise yüzde 43’e yükseldi.
Kadın iş gücü 9 milyon 729 bine geriledi yani son bir yılda yüzde 8.2 azaldı. Kadınlar, pandemide işgücünden ve istihdamdan daha fazla çekildi. Kovid-19 bakım emeğine (hasta bakımı, çocuk bakımı, yaşlı bakımı, ev hijyeni gibi) olan ihtiyacı artırdığı için kadınlar işgücünden ve istihdamdan çekilmeye zorlandı ve işgücü piyasasında toplumsal cinsiyet eşitsizliği arttı.
KOVİD’DEN ÖLMEDİYSEN AÇLIKTAN ÖL!
İktidar, göstermelik önlemlerle vaka ve ölüm sayılarının şu an karşı karşıya olduğumuz kötü tabloya ulaşmasına yol açtı. “Tam kapanma” adıyla 1 Mayıs’ta pandemi bahanesiyle alanlarda olmayı işçilere yasak etti, işçi emekçi ailelere bu süreçte de herhangi bir sosyal ve ekonomik destek sunmadan zengine “rahat et”, yoksula “çalış”, işsize “açlıktan öl”, kadınlara “işsiz kal, çocuklara bak, şiddete ses çıkarma” dedi. İktidar bu hamlesiyle ortaya koydu ki mesele salgınla mücadele değil; “turizm aylarına” yatırım yapmak.
Salgından ölmeyen emekçiler açlıktan ölmeye mahkûm edilirken işsiz kalmamak için ölümü göze alarak çalışmaya devam eden işçiler de kaygı içinde bugün. Kovid olmasına rağmen çalışmaya devam edenler, işini kaybetmemek için virüse yakalandığını gizleyenler var. İşsiz sayısı 10 milyonu aşmış, işçi emekçilerin aldığı kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin, nakdi destek ücretleri işsizlik fonundan karşılanır, iktidar ise Merkez Bankasının 128 milyar dolarlık rezevlerinin nereye gittiğinin hesabını veremez durumda.
Tüm bu olanlar karşısında ise işçilerin öfkesi birikiyor. İstanbul’dan bir işçi kadının 128 milyar doların fabrikasında nasıl tartışıldığına dair anlattıkları önümüzdeki sıcak günlerin habercisi aslında: “Dün AK Parti diye kendini paralayanların bile artık AK Parti’nin adını anmak istemediklerini görüyorum... Kimse mutlu değil. Kaç gündür fabrikada kayıp paraların muhabbeti dönüyor. Eskiden olsa işçilerin arasında kavga çıkardı ama şimdi sadece eleştirenlerin sesini duyuyorum.”
BU YASALAR HEP FATMALARA İŞLEMESİN DİYE...
Bekleyiş kaygılı, görüntü böylesi umutsuzken kadın işçiler ise bu umutsuzluğu silmek istercesine haklarından vazgeçmeyeceklerini, onlara bir nefes alma alanı olarak sunulan evlerine dönmeyeceklerini de direnişleriyle gösterdi. Üretime devam eden, mesailerle 12 saat hatta daha fazlası çalıştırılan işçi kadınlar düzenin çarkları içinde ezilmeye, kölelik koşullarında, taciz, şiddet, baskı, aşağılama, mobbing kıskacı altında çalışmaya zorlanır, açlıkla tehdit edilirken bunu kabul etmeyerek sendikalaştı. Kod-29 ile işten atıldı, direnişe geçti. Pandemi işçi emekçilerin örgütlü mücadelesinde her türlü engele gerekçe olurken, kadın işçiler daha iyi ücret ve insanca çalışma koşulları için, evlerde de işyerlerinde de değer görebilmek için direnişlerde en önde yer almaktan vazgeçmedi. Migros Depo işçileri hâlâ devam eden direnişleriyle bunun örneklerinde biri. Migros Depo direnişindeki işçi Fatma “Bu yasalar hep Fatmalara mı işliyor?” diye sorarken, onun bu sorusunu tekrar hatırlatmak, hatta daha yüksek sesle sormak, umutsuzluğun karşısında örgütlü mücadelenin yarattığı umut ve güç açısından çok daha hayati.
Bugün kadınlar bir yandan öldürmeyen ama süründüren bu yaşam koşullarına karşı her türlü çareyi yaratıyor, olmayanı da bölüşerek küçücük bir dayanışmanın hissettirdiği çaresizlikten sıyrılma duygusunu birbirine yaşatıyor. Ancak umutsuzluğu yıkıp, için için biriken öfkeyi açığa çıkarmak, payımıza düşenleri tersine çevirmek için örgütlü bir güçten, birlikte bir mücadeleden başka bir yol olmadığı da açık.
Fotoğraf: Evrensel
İlgili haberler
Ekmek ve Gül Mayıs 2021 sayısı
Ekmek ve Gül'ün yeni sayısında kadınlar pandeminin onları içine sürüklediği yoksulluk ve işsizliği a...
Hayatın aktığı her yerde…
Hayatımızdan ve haklarımızdan vazgeçmeme mücadelemizin biriken öfkeyle birlikte değiştirici bir güce...
Öfkeye yakışan umutsuzluk değil, örgütlü mücadele
Umutsuzluk ve öfke bir arada ne işe yarar? Öfke yakıp yıkabilir, evet ama ardında umutsuzluğun pusud...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.