Bir süredir dünyanın farklı yerlerinden yükselen hak, emek ve özgürlük mücadelesi git gide yeni boyutlar kazanıyor. Özellikle işçi ve emekçilerin kitlesel eylem ve grevleri, dünyada yeni bir sürecin başlangıcı umudunu da yeşertiyor. Dünyada süren mücadele ve direnişlerin katılımcıları arasında kadınlarda var elbette…
Daha birkaç ay önce Afganistan’da, İran’da yükselen hak ve özgürlük mücadelesinin bayraktarı olan kadınlar, dünyadaki gözleri kendine çevirmişti, farklı kesimleri mücadele etrafında buluşturanlar olmuşlardı. Bu süreçte dünyanın farklı bölgelerinde sermayeye karşı direnişler arttı. Almanya’da, Güney Afrika’da, İngiltere’de, İsrail’de, Fransa’da ve birçok farklı ülkede işçiler ve emekçiler haksızlığa karşı grevde, direnişte, yürüyüşte yan yana geldi.
İSRAİL’DE DİNİ KOALİSYON KABUL GÖRMEDİ
Tel Aviv’de upuzun bir pankartın üzerinde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İran’ın eski dini lideri Humeyni, İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu ve Rusya devlet başkanı Vladimir Putin gibi isimlerin fotoğraflarıyla yürüyen kalabalık kitle sağ ve dinci ittifakların halkı karanlığa sürüklediğini söylüyordu.
İsrail'de Yargıtay'ı bağımsız halden çıkarıp devlete bağlı kılmak isteyen Netanyahu ve faşist koalisyonuna karşı halk sokağa çıktı. İsrail başbakanı Binyamin Netanyahu İsrail'de altıncı kez başbakan olmasının ardından aşırı sağcı ve dini gruplarla bir koalisyonla birlikte parlamentoda güçlü bir çoğunluğa sahip. Toplumda Yahudi köktenciliğini teşvik eden bu koalisyon, diğer dinsel köktencilik grupları gibi, kadınlara yönelik saldırıyı merkezine alıyor. Böylece kadınların yaşam alanlarının kısıtlanması ve beraberinde gelecek olan birçok hak gaspının yolu açılacaktı. Ancak günlerce süren sokak eylemleri Netanyahu’nun geri adım atmasına ve teklifi şimdilik geri çekmesine neden oldu. Bu teklif İsrail hükümetinin işgalci vasfının bir kenara bırakarak kendi halkı üzerinde kuracağı yeni bir baskı döneminin de işareti.
DEMOKRASİNİN YÜZ KARASI: FRANSA
Yüzümüzü “burjuva demokrasisinin beşiği” Fransa’ya döndüğümüzde ne görüyoruz? Sokaklar neden bu kadar hareketli? Neden “demokrasi örneği” olarak gösterilen Fransa’da işçi ve emekçiler polis tarafından saldırıya uğruyor?
Fransa'da son birkaç hafta içinde 250'den fazla şehirde milyonlarca insan, Macron hükümetinin emeklilik yasalarına yönelik neoliberal reformlarına hayır demek için sokaklara çıktı. Hükümet nüfus yaşının ilerlemesini gerekçe göstererek emeklilik yaşının 62'den 64'e çıkarılması için tüm baskı mekanizmalarını işleterek var gücüyle baskı uyguladı. Macron hükümeti, halkın sesini ve talebini hiçe sayarak, yasa ve parlamento iradesine aykırı olarak, Fransa Anayasasının 49. Maddesine dayanarak 16 Mart 2023'te "Emeklilik reformu"nu onayladı. Macron daha önce de yasal dayatmayı öne sürüp iş yasalarının neoliberal değişimine karşı patlak veren öfkeyi görmezden gelmişti.
ÇÖP KOKUSU MU, SİSTEMİN KOKUŞLUŞMUĞU MU?
Öğretmenler, hemşireler, liman ve havaalanı çalışanları, enerji sektörü çalışanları, öğrenciler, şehir içi ulaşım işçileri ve çalışanları gibi birçok iş kolunda grev kararı alındı. Belediye çalışanlarının çöp toplamayı reddetmesiyle, Paris'te 7 bin ton çöp sokaklara yığılmış durumda. Bir röportajda çöplerin kokusunun şehri sarmasına ilişkin bir kadın “Yığılan çöplerin kokusu, hoşnutsuzluğun derinliğini ve sözde demokrasinin çürümesini ve kokuştuğunu yansıtıyor” diyordu. Bu cümle, Fransa’da gelişen süreci en mahir ve sade biçimde özetleyen cümlelerden biriydi.
Hükümetin bir tür "olağanüstü hâl" olgusu yaratarak, emeklilik sorununu böylesine bir sorun yumağı haline getirmesi elbette halk ve özellikle kadınlara kesilen bir faturaydı. Fransız hükümetinin yükselen tepkiyi görmezden gelerek kamu iradesini kabul etmemesi, yalnızca Macron hükümetine özgü bir tutum değil, aynı zamanda hükümetin sermaye ile ilişkisini de gösteriyordu. Peki emekçilere mezarda emeklilik, sermayeye yaldızlı teşvik anlamına gelen bu yasa özellikle kadın emekçilerden ne götürüyordu?
EMEKLİLİK YASASI KADINLARI HEDEF ALIYOR
Paris sokaklarında “Bakım evlerinde, biz 64 yaşındayken 60 yaşında olanlara bakım sağlıyor olacağız. Teşekkürler Macron” pankartı dikkat çekmişti. Sendikalar ve farklı örgütlerin hemfikir olduğu nokta ise bu yasanın en çok kadınları olumsuz yönde etkileyeceği ve “kadınlara ceza” niteliği taşıdığıydı. Yeni yasalara göre kadınlar için doğum izni çalışma süresinden sayılmıyor ve hali hazırda cinsiyet eşitsizliği nedeniyle çalışmaya geç başlayan kadınlar yine sermaye saldırılarının en büyük hedefi haline geliyor. Uzunca bir süre hayata tutunmaya çalışan ve pek çok cinsiyet eşitsizliği örneğiyle haksızlığa, ayrımcılığa uğrayan kadınlar zaten zor koşullarda iş buluyorlar. Özellikle hastanelerde ve bakım evlerinde veya çocuk bakımı alanında kadınların daha yoğun çalışması ve işin zorluğunun göz ardı edilmesi kadınların en çok öfkelendiği meselelerden biri. Fransa’da protestolar esnasında Radio France Internationale’de yapılan bir sokak röportajında hemşire bir kadın yaşananları özetliyordu: “Hemşireliğe başladığımda tam emekli maaşı almak için 57 yaşını beklemeniz gerekiyordu. Sonra bu 62'ye çıkarıldı ve şimdi de 64 olarak belirlendi. Bunun prensipte adil olmadığı ve pratikte neredeyse imkânsız olduğu ortada. Hala gece vardiyalarında daha çok kadınlar çalışıyor. Fiziksel olarak hastalara bakım vermenin de ilerleyen yaşlarda artık imkânsız olduğu belli. Düştüklerinde onları kaldırıyoruz, 3 litrelik sıvı torbaları taşıyoruz.”
Kadınlar emeklilik yaşının 64’te duracağına inanmıyor ve ileride 67’ye kadar çıkabileceğinden çok endişeli. Sermaye ise özellikle kadınları ömrünün sonuna kadar sömürmenin yollarını arıyor. Hakeza kadınların emeklilik sonrası erkeklere oranda düşük ücret alması da yıllardır kadınların tepki gösterdiği konulardan biri. "Fransız nüfusu giderek yaşlanıyor. Bu emeklilik yaşının, 10 yıl içinde 67'den 70'e, 10 yıl sonra da 80'e çıkması gerekeceği anlamına mı geliyor? Bu saçmalık” pankartlarının yürüyüşlerde kullanıldığı Fransa’da mücadele sürecek gibi duruyor.
HER YERDE FATURA EMEKÇİYE
Bu örneklere baktığımızda bariz bir şey var ki; özellikle pandeminin ardından sermayenin ekonomik çıkmazının faturası yine her zamanki gibi emekçiler ve özellikle kadınlara kesiliyor. Yoksulluk ve öfkenin artmasını kontrol altına almak isteyen sermaye temsilcisi ve koruyucusu devletler ise farklı baskı mekanizmaları oluşturuyor. Daha fazla sömürü yöntemleri, baskı için gerici ve faşist koalisyonlar, ittifaklar ise çeşitlilik gösterse de benzer yönleri çok. Kısacası baskılar aynı ama yüzler farklı…
Fotoğraf: Ekmek ve Gül- Somayeh Rostampour
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.