Sömürünün fason biçimi
‘En kötüsü de çalışmak için yaşıyoruz, başka bir hayatımız yok ve buna mecburuz. Çalışsak olmuyor ama çalışmasak da olmuyor. Hasta olmaya bile hakkımız yok.’

Kapitalizmin yarattığı emek sömürüsü her geçen gün Türkiye işçi ve emekçilerine insanlık dışı yaşama ve çalışma koşullarını dayatıyor. Denizli, sanayi hacmi bakımından tekstil-konfeksiyon iş kolunda yüzde 33 ihracat payıyla önemli bir yer tutuyor. DENİB (Denizli İhracatçılar Birliği) Başkanı tarafından yapılan açıklamaya göre sadece tekstil-konfeksiyon ihracatında 2023 yılında 1,4 milyar dolar, 2024’ün ilk dört ayında ise 447 milyona ulaştığı ifade edildi. Şehrin ihracatının yüzde 60’tan fazlası Avrupa Birliği ülkelerine yapılıyor. Tekstil iş kolunda çalışan kadın işçilerin oranı yüzde 50’nin üzerinde.

Sektörde yaygın olan fason üretim, sömürünün en ağır olduğu üretim biçimlerinden biri. Sendikalı olmayı bırakalım, kayıt dışı-sigortasız çalışma, çocuk işçilik, ucuz işçi olarak görülen mülteci işçilerin emeğinin yaygın olduğu bir sektör. İşçilerin emeği üzerinden zenginliklerine zenginlik katan patronlar-iktidar ay sonunu zor getiren emekçilere “Orta Vadeli Program, 12. Kalkınma programları, o da yetmez esnek çalışma koşulları tam size göre” deme cüretini gösteriyor.

Kadın işçilerden biri bu sistematik sömürünün yaşamını nasıl etkilediğini şöyle anlatıyor: “Parça başı çalıştığımız için sürekli hızlı bir tempoyla çalışmak zorundayız, saat 08.00’de başlayan mesai kimi zaman 18.00’de bitiyor. İşe gidiş dönüş yaklaşık 1 saati buluyor mesai olmazsa, mesai olduğunda çıkış saatimiz siparişin bitimine kadar sürüyor. Pazar günü mesaisi bu aralar artmaya başladı, günlük yevmiyeden biraz fazla alacağız diye gelmek zorunda hissediyorum. Kendi sigortamızı kendi aldığımız ücretle ödüyoruz, bu da ay sonunda taksitleri faturaları çocuklarımızın giderlerini ancak karşılıyor, kimi zaman avans kullanarak borçları kapatıyoruz. Kazandığımız parayla çoğu zaman çocuğumuzun sağlıklı beslenmesine katkıda bulunamıyoruz. Fasonda paketleme temizlik işçileri makinecilere göre daha düşük ücretlerde çalışıyor. Ayakta çalışanların çoğunluğu mülteci işçi kadınlar 13-14 yaşındaki çocuklarıyla geliyorlar. Okulda ayrımcılığa uğradığı için çocuklar okula gitmek istemiyorlar. Bütün gün ayakta çalıştıkları için baygınlık geçirenlerde oluyor. En ufak bir hatalarında hakaretler küfürler havada uçuşuyor. Her şeyin dışında günün yorgunluğu stres, sağlam bir vücut ve zihin bırakmıyor. Çocuklarımıza bu yorgunlukla yeterli ilgi ve alakayı gösteremiyoruz. En kötüsü de çalışmak için yaşıyoruz, başka bir hayatımız yok ve buna mecburuz. Çalışsak olmuyor ama çalışmasak da olmuyor. Hasta olmaya bile hakkımız yok. Okullar tatil olacak az kaldı, çocuklar tatil ister, karnelerinin hediyesini ister, gücümüz yetmiyor.”

Aynı koşullarda çalışan binlerce kadın işçi var. Çok değil insanca yaşamak için; çalışma saatlerinin daha kısa, ücretlerinin daha yüksek olması için, sigortaları düzenli olarak yatırılması, mülteci işçilerin kayıt dışı çalıştırılmasının engellenmesi, işten eve gittiğinde enerji kalmış olmasını istiyor kadın işçiler. Bu çarkın dişlilerini kırmaktan ve talepler etrafında ses yükseltmekten başka kurtuluşu yok kadın işçilerin. Taleplerimize, haklarımıza birlikte sahip çıkarak yaşamak istediğimiz geleceği beraber kuralım.

Fotoğraf: DHA