Genç kadınlar: Ne varsa iki kat fazlası!
Hayatın nefes alınamaz hale gelmesine, “bir sonraki ben olabilirim” kaygısı artıyor olmasına rağmen genç kadınlar üzerindeki umutsuz hava kolayca dağılabiliyor.

Uzunca bir süredir AKP’nin gençliği kazanmak bir tarafa, neredeyse attığı her adımda -başta üniversite ve liseliler olmak üzere- geniş gençlik kesimlerini karşısına aldığını biliyoruz. Özellikle ekonomik krizle beraber, insanca yaşam koşullarının giderek ulaşılamaz bir hayal haline gelmesi, işsizlik ve geleceksizlik, düşünce ve ifade özgürlüğü namına hiçbir şey kalmaması, eğitimin bilimsel içeriğinin boşaltılması ve tamamen niteliksiz hale gelmesi gibi sonuçlar gençlik kitleleri içinde de öfke ve tepkinin her geçen gün artmasına yol açıyor.  

Tüm bunların yanı sıra çocukların istismarcılarla evlendirilmesi hakkındaki düzenleme, kadın katillerinin cezasız bırakılması -Avukat Işık Arcan’ın Evrensel gazetesine verdiği röportaja göre vakaların 10’da 9’u delil yetersizliği, rıza gibi gerekçelerle cezasızlıkla sonuçlanıyor-, gerici faşist bir politik rejimin inşası için kurulmak istenen muhafazakâr toplumun adımlarının hız kazanması, bu minvalde en radikal, en dinci kesimlerle tek adam rejimi arasında güçlenen ittifakın kadınları ikinci sınıf insan yerine koyma çabası, cinayet, şiddet, tecavüzün artışı ve en nihayetinde İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme tartışmaları AKP’nin kadınlar cephesinde de desteğini yitirmesine sebep olmakta.

Bu iki kümenin kesişim kümesi olan genç kadınlar içinse durum “Ne varsa iki kat daha fazlası” olarak tanımlanabilir. Genç kadınlar öfkenin de mevcut sorunlara karşı “Bir şeyler yapma” isteğinin de en yoğun olduğu kesimlerden biri. Emek Gençliği’nin Türkiye’nin birçok yerinde düzenlediği İstanbul Sözleşmesi konulu etkinliklerinden çıkan sonuç bu. Ama elbette bu öfke yönünü doğrudan kapitalist üretim ilişkilerinin beslediği eşitsizliğe, AKP/Erdoğan rejiminin toplam politik hedeflerine çevirebilmiş değil henüz. Bu yöne en çok yaklaşanların üniversiteli kadınlar olduğunu söyleyebiliriz belki.

‘DEĞİŞMEZ’ DENİLEN NASIL DEĞİŞİYOR?

Özellikle sohbetlerin başında sorunların kaynağını ailenin erkek çocuğunu “kötü” yetiştirmesi, eğitimsizlik gibi daha dar kapsamda tarif etmek oldukça yaygın. Bu tariflere paralel biçimde çözüm seçenekleri de karate yapmayı öğrenip kendini savunmak, kişisel olarak bilinçlenmek gibi daha bireysel noktalarda kalabiliyor. Genç kadınların çoğunlukla sahip olduğu haklardan bihaber bırakılması, lisede, üniversitede, mahallede sorun yaşadığında/yaşamadan önce dahil olabileceği mekanizmaların eksikliği bir araya gelip çözüm arama seçeneğini ilk bakışta görünmez kılıyor. Bununla birlikte tartışma ve sohbetler ilerledikçe, genç kadınların da birlikteliğin gücünün esas çözüm olduğuna, başta “değişmez” dedikleri noktadan, Şule Çet davasında kadınların ısrarının yarattığı sonuç gibi örnekler verdikçe bir şeylerin değişebileceğine hızla ikna olduğunu görüyoruz. Hayatın nefes alınamaz hale gelmesine, “Bir sonraki ben olabilirim” kaygısı artıyor olmasına rağmen genç kadınlar üzerindeki umutsuz hava, üç kişi yan yana gelince, biraz sohbet edip dertleri paylaşınca kolayca dağılabiliyor. Burada son dönemde yoğunlaşan kadın mücadelesinin, geri püskürtülen düzenlemelerin, siyah beyaz fotoğraf paylaşma gibi yaygınlaşan protesto biçimlerinin etkisi var elbette.

ADALET MEKANİZMALARINA GÜVEN YOK

Genç kadınlar ülkenin adalet sistemine güven duymadığı gibi, bulunduğu yerlerin yönetim organlarına da -örneğin okul yönetimi- güven duymuyor, herhangi bir sorunu çözmek bir tarafa, üstünün kapatılacağı düşünülüyor. Hatta adalet için mahkemelere başvurmak yerine, direkt Twitter’da sesimizi duyurmanın, hashtag kampanyaları yürütmenin daha etkili olduğuna dair eleştirel espriler dönüyor. Hatta mevcut iktidara bu konuda güvensizlik o kadar fazla ki genç kadınların çoğu İstanbul Sözleşmesi’ni tam anlamıyla bilmiyor olmasına rağmen kadınlara yönelik bir saldırı olduğunun sezgisel olarak farkında olduğundan sözleşmeyi savunuyor.

O AĞAÇLAR EĞİLMİYOR!

Öyle bir kesişim kümesi ki hem genç hem kadın olmanın sırtına yüklediği ağırlığı biat ederek taşıması bekleniyor. Ama en temel doğa yasaları gereği, tek adam rejimi de kendi eylemlerinin yarattığı sonuçları engelleyemiyor, gerici ve faşist bir politik rejim inşa etmek isterken ilkokuldan üniversiteye, çalışma yaşamından toplumsal yaşamın her yönüne ilişkin çeşitli düzenlemelerle yaşken eğmeye çalıştığı, dört bir yandan sıkıştırarak istediği şekli vermeyi hedeflediği genç kadınlar her geçen gün AKP/Erdoğan rejiminin daha fazla karşısında yer alıyor. Beş kişiyle başlayan bir araya gelişler kadın çalışmaları topluluğu, taciz önleme komisyonları gibi uzun erimli birlikteliklere daha fazla dönüşüyor. Bu birliktelikler çok kıymetli olduğu gibi, Türkiye’nin dört bir yanına özgün biçimlerde yayılmaya ihtiyacı var. Ama aynı zamanda genç kadınların daha geniş bir perspektif ile örgütlenmeye, düzene karşı mücadele etmeye de ihtiyacı var.


İlgili haberler
‘Z Kuşağı’ tartışmaları | Genç kadınlar ne yaşıyor...

Gençlerin, genç kadınların neler yaşadıklarını ve neler istediklerini, tepkilerini, çözümü nerede bu...

Üniversiteli genç kadınlar: Kadın cinayetlerine ka...

Üniversiteli genç kadınlar Muğla Kötekli Mahallesi’nde Zeynep Şenpınar ve öldürülen tüm kadınlar içi...

Bu kuşağın genç kadınları işte bu ortamda yetişti

Harflerle adlandırılıp, haklarında soyut karakter analizi yapmak yerine, bu kuşağın içinde yetiştiği...