Kadın işçilerin ‘katmerli’ direnişi ne öğretiyor?
İşyerinde patrona, bazen iş arkadaşlarına, hatta sendikaya... evde aileye... Kadın işçilerin direnişi ne öğretiyor?

Kadınların çalışması zor, işyerinde örgütlenmesi zor, çalışırken yaşadığı sorunlara karşı çıkması zor, kaygısı çok, karşı çıkıp direnişe geçtiğinde karşılaştığı baskı katmerli... Ama bir kez eşiği aştı mı, geri dönmeleri ve işin peşini bırakmaları da bir o kadar zor!
Genel olarak kadın ağırlıklı eylemlerde çalışma saatlerinin uzunluğu, ücret gaspı ve düşük ücret en sık rastlanan eylem nedenleri. Diğer yandan kadın-erkek ücret farklılıkları, doğum iznindeyken işten atma, şiddet, taciz ve kadın düşmanlığı gibi nedenler de öne çıkıyor. Ancak kadınları direnişe geçiren unsurları ve karşılaştıkları özel baskıları daha fazla incelemek, ders çıkarmak gerekli.
Bir grup araştırmacı ve akademisyenin oluşturduğu Emek Çalışmaları Topluluğunun, 2016 yılı için hazırladığı işçi sınıfı eylemleri raporunu, direnişte bilenmiş kadın işçilerin, pek çok direnişteki kadının duygusunu ve deneyimini aktaran söyleşisini içeren bugünkü sayfamız, bunun için bir giriş.
Görünen o ki kadınlar, bir kez direnişe geçti mi sadece işyerindeki koşulları değil tüm hayatlarını, hayata tutundukları noktaları da değiştiriyor. Üstelik bunu sadece işyerinde patrona karşı değil, çoğu zaman eşlerine, ailelerine hatta aynı işyerinde aynı koşulları paylaştıkları erkek iş arkadaşlarına karşı da başarıyorlar.



SONUÇ KAZANIM OLMASA BİLE, EYLEM İŞÇİ KADINLARI GÜÇLENDİRİYOR
Emek Çalışmaları Topluluğunun hazırladığı ‘2016 İşçi Sınıfı Eylemleri Raporu’nun dikkat çeken başlıklarından biri, direnişlere kadın katılımına ilişkindi. Araştırmacılar Ayşe Alnıaçık ve Ebru Işıklı, raporun ışığında kadınların direnişlerdeki rolüne ve böylesi çalışmaların kadın işçilerin direniş hafızası açısından ne anlama geldiğine ilişkin sorularımızı yanıtladı.

2015’te işyeri temelli eylemlerin yüzde 29’unda, 2016’da ise yüzde 57’sinde kadın katılımı var. Bu, işyeri temelli eylemlere katılan kadınların sayısında bir artış olduğunu mu gösteriyor?
2015’te eylemlerin yarısında cinsiyet bilgisi yoktu. 2016’da ise eylemlerin sadece yüzde 3’ünde cinsiyet bilgisini tespit edemedik. 2016’da daha çok kadın işçi sözcü olarak öne çıkıyor olabilir, ama aynı zamanda muhabirler de kadın işçilere daha çok mikrofon uzatıyor olabilir. Memur eylemlerindeki artış da kadınların görünürlüğünü artıran bir faktör olabilir. Başka bir faktör kadın çalışanlar arasında sendikalaşma oranının artması olabilir.
2014’te çalışan kadınların yüzde 4’ü sendikalıyken, 2015’te bu oran yüzde 7’ye yükselmişti. Çalışma Bakanlığı en son 2015 Temmuz ayında bu istatistiği yayınladığı için 2016’da bu artış eğiliminin ancak sürdüğünü varsayabiliriz.
Kadın ağırlıklı ve sadece kadınların olduğu eylemlerde sağlık ve eğitim sektöründeki kamu çalışanlarının ağırlığından söz etmek mümkün. Kadınların ağırlıklı olduğu eylemlerin büyük çoğunluğunda sendika dahiliyeti var.

İşçilerin eyleme çıkma nedenleri arasında özellikle kadın işçileri düşündüğümüzde ne öne çıkıyor?
Elimizdeki veriye baktığımızda kadın ağırlıklı eylemlerde çalışma saatlerinin uzunluğu, ücret gaspı ve düşük ücret en sık rastladığımız nedenler. Diğer yandan kadın-erkek ücret farklılıkları, doğum iznindeyken işten atma, şiddet, taciz ve kadın düşmanlığı gibi nedenlerle eylem yapıldığı da görülmekte. İşyeri temelli eylem vakalarının ancak yüzde 4’ünde doğrudan toplumsal cinsiyet etkisi olduğunu söyleyebiliyoruz. Bu tabii gerçeğin dile geldiği, söze döküldüğü kadarı... Mobbing, yıldırma gibi iş yerinden gelen saldırılar toplumun genelinde olan kadın düşmanlığı ile birleşebiliyor. Bu durumda toplumdaki kadına şiddeti yok sayma halinin iş yerine de taşındığını gözlemlerimizden söyleyebiliyoruz. Ama yine de detaylı incelemek gerekli.
Sendikalaşma karşısında kadın işçiye gösterilen şiddet, eylemcinin kadın olmasına yönelik olabiliyor. Kadınlar, hakları daha kolay gasp edilebilir görülüyor. Taciz ve mobbing bir arada gerçekleşebiliyor. O zaman bu eylemin nedeni hem toplumsal cinsiyet hem de sendikalaşma olabiliyor. Toplumsal rolüne aykırı davranan kadınlar daha sert bir şiddetle karşılaşabiliyor. O nedenle bu sürecin eyleme dönüşmesi de daha zor olabiliyor. Diğer yandan sonuç kazanım olmasa bile, eylem genel olarak kadınları güçlendiren, ölçülemeyen bir etkiye kesinlikle sahip olacaktır.

Görünen o ki toplumsal cinsiyete ilişkin sorunlar ve talepler genel eylemlerin ancak yüzde 3’ünde doğrudan bir neden olarak rol oynuyor. Neden?
Evet, bu oran çok az. Genel eylemler bu açıdan işyeri temelli eylemlere benziyor. Bu oranın aynı nedenlerle düşük olduğunu söyleyebiliriz. Çalışma Bakanlığı’nın Temmuz 2015 istatistiklerine göre kayıtlı çalışanların yüzde 26’sı kadın. Ama herhangi bir sendikaya üye olan işçilerin sadece yüzde 16’sı kadın. Temsil sorunlarından da bahsetmiştik. Çalışma yaşamının kadınlara daha kötü şartları dayatıyor oluşu, erkeklere kıyasla daha az kadınının işgücüne katılmasını kısmen açıklayabilir. Ama aynı kötü şartlar kadınların sendikal örgütlülüğündeki düşüklüğü ve sendikalardaki temsil açığını açıklayabilir mi? Evet kısmen. Ama emek örgütleri işçiler adına temsil ve irade iddiası olan yapılar. Bu konuda da irade gösterebilirler. Örneğin, kadınlar ile erkekler arasındaki ücret farklarına baktığımızda ilkokul mezunlarında aylık 305 TL olan fark, üniversite mezunlarında 827 TL’ye çıkıyor. Bu ve benzeri toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri neden sendikaların genel gündemine dahil olmasın?

Böylesi raporlarda cinsiyete ilişkin ayrı bir analiz yapmak neden önemli sizce? Uzun erimde işçi eylemlerine kadınların katılımı konusunda bir öngörü oluşturabilir mi bu analizler?
Bizim de arzumuz bu. Uzun vadede üreteceğimiz bilgi, kadınların çalışma yaşamında ve işçi eylemlerinde var olma mücadelesine dair fikir verecektir. Kadınların her yerde olduğu gibi işçi eylemlerinde de var olma mücadelesi söz konusu. Bir kadını direnişe iten nedenler erkeklerden farklı olabilir. Yine bir kadının direnişe katılmasının önündeki engeller de erkeklerden farklılaşır kuşkusuz. Kadının erkeklerden farklı olan ev içi bakım yükü malum. Kadının patronu, iş arkadaşı, kocası, babası veya arkadaşı direnişi özellikle kadına uygun görmeyebilir. Onu engellemeye çalışabilir.
Bu nedenle kadınların eylem yapması güçlü bir çıkıştır, çünkü yaşamın her alanında etkisini gösteren toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri çalışma yaşamında da etkin. Dolayısıyla bir kadın direnişçinin varlığı sayısal açıdan bir erkek direnişçiden daha zor görülen, daha güçlü bir meydan okuma diyebiliriz.


KADIN İŞÇİLER ANLATIYOR:
Kadınlar daha çok risk alıyor, kaygıları daha büyük
Ege Üniversitesi Öğrenci Köyü çalışanı Cihan Akyıldız 10 yıllık taşeron işçi. İlk mücadelesi sendikalaşmak için, ilk katıldığı eylemse kıdem tazminatının fona devrine karşı. Genel-İş Sendikası İzmir 7 No’lu Şube’de örgütlü...

İlk kez ne zaman bir direnişe ya da eyleme katıldınız?
2016 yılında örgütlendim. Kıdem tazminatı hakkımız için yaptığımız eylem benim ilk örgütlü mücadele içinde yer aldığım eylemdi. 10 yıllık kıdem hakkımın fona devredilmesini istemiyordum. Eylem DİSK’in bir kararıydı. Tabii biz de bu konuda tepkilerimizi göstermemiz gerektiğini sendikalarımıza iletmiştik. Kadın işçi yoğunluklu bir iş yeriyiz, katılımımız iyiydi.

Eyleme katılan kadın işçiler erkek işçilere göre daha fazla kaygı taşıyor muydu?
Kişisel olarak böyle bir kaygı yaşamıyordum. Ama bir kısım arkadaşımızda “Acaba işten çıkarılır mıyız, acaba işyerinde yöneticilerden tepki alır mıyız? Eylem alanında başımıza bir şey gelir mi?” gibi kaygılar vardı. Kadınlar daha çok risk alarak geliyor. Bu yüzden erkek işçilere göre daha fazla kaygı yaşıyor. Ayrıca kadının iş bulması daha zor, bunu hepimiz biliyoruz. Bu yüzden aldığı risk daha fazla.

Örgütlenme sürecinde ve eylemlere katıldığınızda ailenizden, çevrenizden ya da patrondan kadın olduğunuz için özel bir baskı gördünüz mü?
İşyerindeki baskı hem erkeklere hem kadınlara yönelik, örneğin ‘taşerona karşı ayrımsız kadro’ talebiyle yaptığımız iş bırakma eylemini kırmak için ‘eyleme katılırsanız tutanak tutarız’ dediler. Ama aile baskısını kadınlar daha fazla yaşıyor. Kadın çok öne çıkmasın, hak talep etmesin, kadınlığını bilsin gibi bir bakış var. Bu yüzden çeşitli gerekçelerle katılmama yönünde baskı oluşuyor.
Ben kişisel olarak örgütlenme sürecinde kadın olduğum için işyerinde ayrıca bir baskı görmedim. Bu muhtemelen üniversitede çalışıyor olmamızla, yani çalıştığımız yerle ilgili. Ama örneğin kızım sendikalı olduğumda, eylemlere katıldığımda başıma gelecekler yüzünden sağlığımdan olacağımı düşünerek karşı çıktı. Örneğin arkadaşlarım işimden olacağımı ya da katıldığım bir eylemde polislerden darp yiyebileceğimi söylediler. Anne babamın haberi yok bu arada, onların haberi olsa daha çok tepki alacağımı biliyorum. Ama sonuçta buradayım. Ve tüm kadınlara örgütlenme çağrısı yapıyorum.


Kaygısı çok olanın direnci de bol olur!
Fidan Dursun, Ege Üniversitesi çalışanı, 16 yıllık taşeron işçi. O da 2016 yılında Genel-İş İzmir 7 No’lu Şube’de örgütlendikleri süreçte yaşamış ilk direnişini...

İlk kez katıldığınız eylem ya da direnişte nasıl duygu ve düşünceler yaşadınız?
İlk direnişim sendikalı olmak içindi. Gerçekten bu direncimizin sonunda mutlu olduk, sendikalı olduk. Sürekli taşeronda olduğumuz için dışlanıyorduk. İş barışı yoktu. Yönetici konumundaki memurlar bizi eziyordu. Sesimizi çıkaramıyorduk. Çalışma koşullarımız ağırdı, sosyal haklarımız yoktu ve ücretlerimiz düşüktü. Şimdi öyle değil. Sendikalı olduktan sonra kendimize güvenimiz geldi. Henüz kadroda değiliz belki ama ‘Sendikamız var’ diyerek kendimizi savunuyoruz. Daha güçlüyüz.

Örgütlenme sürecinde kadın işçilerle erkek işçilerin kaygıları arasında bir fark var mıydı?
İşçi kadınlar örgütlenme sürecinde daha çok kaygı yaşıyordu. “Acaba bize bir şey olur mu, ne olacak?” diye. Ekonomik kaygısı daha fazlaydı. İçimizde evli kadınlar var, ailesini geçindiren bekar kadın arkadaşlarımız var. Kadın için iş bulmak daha zor. Dolayısıyla sendikal örgütlenme sürecinde iş kaygısını daha çok yaşadı kadınlar. Ama o kaygılar aynı zamanda sendikal örgütlenme için daha çok güç verdi de diyebiliriz. Ayaklarının üzerinde daha sağlam durmak için örgütlenmeyi seçti. Kendi adıma söyleyeyim, sendikalı olduğumda kendimi daha güçlü hissettim. İki tane çocuk okutuyorum. Onlara daha güzel bir hayat sağlamak istedim. Sendikalı oldum ve sonunda mücadele etmenin bunun için en iyi yol olduğunu fark ettim.

Kadın işçi olarak sendikal mücadeleye veya eylemlere katıldığınız için patrondan, aileden, çevreden özel baskı gördünüz mü?
İlk başta çalışmamı istemediler. Kadın dediğin evde olacak, kadın dediğin çocuk yapacak, kadın dediğin ev işine bakacak. Bunlar insanın gururunu kırıyor, kendini güvensiz hissettiriyor, çünkü ekonomik özgürlüğün yok. O yüzden ne yapacağım, ne edeceğim kaygısını yaşıyordum. 16 yıl önce işe başlamam bile onlara direnerek oldu. İşe başladıktan sonra daha güçlü oldum. Evde oturup sadece çocuk bakmanın kadına bir katkısı yok. Kadının hem kişisel gelişimi hem de geleceği için çocuğuna, kocasına muhtaç olmamak için çalışması ve emekli olması gerekiyor. Kocaya, erkeğe güvenerek geleceğimizi garanti altına alamayız. Güçlü olursak tokat yemeyiz.
İşyerinde sendikalı olurken özel bir sıkıntı olmadı, kadın olduğum için ayrı bir baskı yaşamadım. Ama çevreden yoğun baskı yaşadım; ‘Ne işin var sendikada, eylemde, başına bir şey gelecek’ gibi... Ama dinlemedim. Korkmadım da, haklıyım ve çoğum çünkü.
Bazı arkadaşlarımızın eşleri sendikaya girmeyin diyordu. Şuraya gitmeyin, buraya gitmeyin diye baskı görenler vardı. Kadınlar eşlerinden gördükleri baskı yüzünden ilk başta üye olamadılar ama sonra olanların çalışma koşullarında gördükleri değişiklikle sendikaya geçtiler.
Kadınlara sesleniyorum korkmasınlar, mevcut durumlarından daha kötü bir durumla karşılaşmazlar.


TARİŞ GREVİ ÖRNEĞİ: KADINLAR KAZANDI, SENDİKA ÇARK ETTİ
Manisa’nın Alaşehir ilçesinde bulunan Tariş fabrikasında çalışan çoğunluğu kadınlardan oluşan işçiler, Öz Gıda-İş’in yetki sahibi olduğu işyerinde greve çıkmak için sendikayı zorlar. Toplu iş sözleşmesi sürecinde anlaşma sağlanamaması üzerine yapılan oylama sonucunda işyerindeki 252 işçiden 175’i greve ‘Evet’ der.
İşçilerin talepleri arasında öncelikli olarak ücretlere 100 TL zam yapılması, çalışma sürelerinin işçiler arasında eşit olarak dağıtılması ve iş yükünün hafifletilmesi vardır. 8 Ağustos’ta işyerinde çoğunluğu oluşturan kadın işçiler greve çıkar. Fabrika önünde ailelerin de katılımıyla devam eden greve çeşitli sendikaların yanı sıra milletvekilleri de destek verir.
Dört gün boyunca süren eylemde arabulucu olarak milletvekili ve kaymakam rol üstlenir. 12 Ağustos’ta işçiler ve yönetim arasında anlaşma sağlanır. Buna göre 1 Ocak 2017’den itibaren işçi ücretleri 1900 TL’ye yükseltilecek, sosyal haklarda yüzde 10 oranında iyileşme sağlanacak ve greve katılan işçilere yönelik yaptırım uygulanmayacaktır.
Bir kısmı mevsimlik çalışan ve çoğunluğu kadın olan işçilerin öncelikli talepleri arasında çalışma sürelerinin eşitlenmesi yer alıyordu. Röportaj veren bir kadın işçi işyerindeki eşitsizliği, “Birimiz 1 gün, diğerimiz 8 gün çalışıyor. Patrona yakın olanlar 11 ay 29 gün, arası olmayanlar 2-3 ay çalışıyorlar” diye ifade ediyordu.
İşçilerin ısrarına rağmen sendika patronla yaptığı anlaşmada eşit çalışma süresine ilişkin talebe yer vermez. Ayrıca, grev sonlandırılıp işbaşı yapıldıktan sonra anlaşma maddelerinin birisi daha ihlal edilir. Greve katılan işçiler ücretsiz izne çıkarılır. İşleri askıya alınan işçiler, patronla ve grev döneminde arabuluculuk yapan kaymakamlıkla görüşmek ister fakat herhangi bir olumlu yanıt alamazlar. İşçiler konu ile ilgili hukuki süreç başlatmayı düşünürler. (Emek Çalışmaları Topluluğu 2016 İşçi Sınıfı Eylemleri Raporundan).


PATRONLARDAN KADINLARA 41 ÖZEL BASKI YÖNTEMİ
2009 yılında yapılan bir araştırmaya göre patronlar işçilerin sendikalaşmasını ve sendikal haklarını kullanmasını engellemek için hukuka aykırı 41 farklı yönteme başvuruyor. Bu yöntemlerin birçoğu hem erkek hem kadın işçilere uygulanırken, kadın işçilere yönelik özel yöntemler de mevcut:
* Sendikalaşan kadın işçilere kocaları ya da aileleri yoluyla sendikadan istifa etmeleri için baskı yapma.
* Mevcut toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini kullanarak, ‘kadının sendikayla işi olmaz’ gibi söylemlerle, kadın işçileri sendikadan uzak tutmaya çalışma.
* Hamile ya da çocuklu kadın işçileri, sendikadan istifa etmeleri için zorla mesaiye bırakma, çalışma saatlerini uzatma.
* Sendikalaşan kadın işçilere fiziksel veya sözlü cinsel tacizde bulunma.
İlgili haberler
İşçi sınıfının ‘Jones Ana’sı

“Adresim ayakkabılarım gibidir; benimle birlikte yolculuk eder. Nerede haksızlığa karşı mücadele edi...

Eşitsizliği derinleştiren yasalar sendikaların gün...

Müftülere nikah yetkisi verilmesi işçi kadınların gündeminde peki işçi sendikalarının neden gündemin...

GÜNÜN RAKAMI: Eşitsizlik emekliliğe de yansıyor

Kadın ve erkekler arasında her alanda olduğu gibi çalışma yaşamı ve emeklilik konusunda da büyük bir...