Artık susmayacak kadınlardan korksunlar...
Kadına yönelik şiddet geçmişi olan her erkek ünlü ya da ünsüz korkuyor artık. Korksunlar zaten, kadınların susmak zorunda kaldıkları koşullardan yararlanarak rahat gezdikleri zamanlar geçmişte kaldı.

Sosyal medya iki gündür Hasan Ali Toptaş’a dair yaşadıklarını anlatan kadınların beyanları ile kelimenin tam anlamıyla yıkılıyor. TRT 2’de yayınlanan bir programının ardından kadınlar birbiri ardına dökülüp, yaşadıklarını anlattılar. Arkasından başka yazarlar, edebiyat, sanat alanında başka erkekler hakkında da paylaşımlar oldu. 

Kimse şaşırmadı, kimse “Olur mu ya öyle şey?” demedi! İşin iyi tarafı yayınevleri hemen açıklamalar yaparak ilişkilerini kestiklerini duyurdular. Kadınlarla dayanışma mesajları yayımladılar. Kadınlar elbette hemen birbirine sahip çıktı ve pek çok kadın yaşadıklarını yeniden hatırladı. Kimisi hâlâ sustuğunu söyledi, kimisi olayları daha ayrıntılı anlattı.

Ama birbirinden cesaret alarak, “Kadınlar benim yanımda olacaklar” duygusuyla ilerlediğini söyledi her bir kadın, en güzeli bu herhalde. Bunu bilmek, buna güvenmek, bu yapılması çok ama çok zor işi kolaylaştıran tek şey.

Yıllar ve yıllar sürebiliyor bir kadının yaşadığı cinsel ya da fiziksel şiddeti anlatması, paylaşabilmesi. Çoğunlukla ne yapıldığını anlamakla geçiyor çünkü bir zaman. “Yanlış anlamışımdır” diyorsunuz, geri kafalı olmakla itham ediyorsunuz kendinizi, “Yok ya” diyorsunuz kendinize sürekli. Belki ne yaşadığını anlamlandırmanız yılları buluyor.

Bilseniz ve bu gerçekle yüzleşseniz bile hiç kolay değil öyle yaşadıklarınızı paylaşmak. Baş etmeniz gereken birçok şey var sonuçta. O yüzden zaman geçtikçe paylaşma cesareti kazanmak ve yaşadıklarınızla güçlenmek çok yaşanan, olağan olan belki de.

Bunları artık herkes bir miktar öğrendi sanki. Kadınlara “Yalan söylüyorsunuz, ispat edin” diyenler çok sınırlıydı benim gördüğüm kadarıyla. Yayınevlerinin bu ünlü yazarlarla ilgili hemen ilişiklerini kestiklerini açıklaması da bu açıdan önemli.

Kadınlar birbirinden güç alarak öğretiyor bunları işte bir şekilde bütün bir ülkeye. Hem de muhafazakâr hayat tarzı dayatmalarının göbeğinde, kadınlara ev, aile içinde gömlek biçilmek istendiği zamanlarda yaşıyoruz bunları.

ERKEK EGEMENLİĞİ GEÇMİŞTEN GELECEĞE ARTARAK DEVAM EDERKEN

Keza Hasan Ali Toptaş’ın akıllara zarar özür açıklaması da önemli. İnkar etme, kadınları suçlama, yalanlama yoluna gidemedi kendisi. Hemen aynı gün sosyal medya hesabından yayımladığı, “eril faillik” gibi anlaşılmaz bir tanımlama ile başlayan açıklaması aslında bir özür içermiyor. “Bilmeden kırdığım, üzdüğüm insanlardan özür diliyorum, kadınlardan öğrendim, farkında değildim yaptıklarımın” anlamına gelen cümleler, kimseyi tatmin etmedi. Samimi bir hesaplaşma olmadığı belli olan cümleler, “Bilmeden yaptım ne yaptıysam” denilerek açıklanabilecek bir durumun olmadığı gerçeği karşısında öfke uyandırıyor hatta.

Cinsel şiddet, saldırı, taciz fiillerinin bir erkek tarafından bilmeden işlenemeyeceğini anlatmayacağız elbette buradan. Ama tam tersi çok bilerek, isteyerek gerçekleştirilen davranışlar olduğunu hatırlatmalıyız. Hele de ünlü, yaşını başını almış bir edebiyatçının genç meslektaşlarına yönelik eylemleri düşünüldüğünde, bunun bir tahakküm, hiyerarşi ile birleştiğini, tüm bunlardan güç alınarak bile isteye yapıldığını her birimiz biliriz ve anlarız.

“Hiç mi kimseye güvenemeyeceğiz biz, daha kimlerin böyle öyküleri çıkacak ki” diye düşünüyorsunuzdur mutlaka. Nice yönetmenler, şairler, yazarlar, oyuncular, sanatçılar biliyoruz artık. Woddy Alen’dan, Kevin Spacey’e, Pablo Neruda’dan, Bertulicci’ye kadar liste uzun. Türkiye’de de oyuncular, futbolcular, yazarlar pek çok isim sayabiliriz.

HER BİRİMİZ ÇOK GÜÇLÜYÜZ VE BİRLİKTEYİZ

Gerçek bu ne yazık ki, erkek egemenliği, erkek şiddeti, edebi değer, sanatsal üretim, görüşte incelik ve zarafet gibi şeylere takılmıyor. Geçmişten geleceğe artarak geliyor devam ediyor.

Şuna güvenebiliriz sadece, kadına yönelik şiddet geçmişi olan her erkek ünlü ya da ünsüz korkuyor artık. Korksunlar zaten, kadınların susmak zorunda kaldıkları koşullardan yararlanarak rahat gezdikleri zamanlar geçmişte kaldı.

Bir gün elbet ortaya çıkıyor, bir gün elbet konuşuyor kadınlar. Ne kadar ünlü, önemli, etkin olduklarının bir önemi yok artık. Bu durum bütün erkeklere de attıkları her adımı, söyledikleri her sözü, ellerini kollarını koydukları her yeri yeniden yeniden düşünme fırsatı vermeli. Bence erkekler işe bu tarafından baksınlar. Yoksa sonuçlar ortada işte.

Cesaretle paylaşan, yaşadıklarını anlatan canım kadınlar… Hâlâ anlatamayan içinde tutmak zorunda kalan milyonlarca kadın… Her birimiz çok ama çok güçlüyüz ve birlikteyiz. Birbirimizi tanıyalım, tanımayalım kurduğumuz bu dayanışma, “Yalnız değilim ben” duygusu ile yürüdüğümüz yol en kıymetli şeyimiz bizim.


İlgili haberler
#METOO EYLEMLERİ: Şimdi sözden eyleme geçme zamanı

Birçok ülkede #Metoo (bende) etiketiyle cinsel tacize karşı kadınların eylemleri sürerken, Finlandiy...

GÜNÜN BELLEĞİ: “Me too” 1932

Almanya’da daha 1932 yılında bir tiyatro oyuncusu, Inge von Wangenheim şimdiki Me Too’da söylenenler...

GÜNÜN ÇAĞRISI: Kadınlar #BenDe etiketiyle yaşadıkl...

Kadınlar sosyal medyada bir kampanya başlattı. Yaşadıkları cinsel taciz ve saldırıları #BenDe #MeToo...